Evde olduğumuzda yada vaktimizi en iyi şekilde değerlendirmek için yapabileceğimiz en iyi aktivitelerden biri de kitap okumaktır. Gerek anlattıkları hikayelerle, gerekse unutulmaz karakterleriyle mutlaka okumanız gereken 5 kitabı sizin için Esra Taşpınar seçti.




1) Cebelavi Sokağı’nın Çocukları / Necib Mahfuz

Mukattam Çölü’nün kıyısında, adının verildiği sokakta, yüksek duvarların çevrelediği muhteşem konağında yaşayan kudretli Cebelavi, topraklarının ve mülklerinin idaresini beş oğlundan biri olan Edhem’e bırakır. Ancak Edhem’in babasına ihaneti, konaktan kovulmasıyla sonuçlanır. Cebelavi’nin oğulları ve torunlarından Cebel, Rıfat ve Kasım, ondan aldıkları işaretler ve manevi güçle, sokağın yönetimini ele geçirir, çetelerin elindeki yoksul halklarına yardımcı olmaya, barış sağlayıp adil bir düzen kurmaya çabalarlar. Amaçları aynı olsa da yolları farklıdır. Cebelavi’nin çocukları ve torunlarının hikâyeleri, birbirine geçerek ilerler. Sokaktaki herkesin ve her şeyin sahibi olan, adı efsaneleşen Cebelavi’nin sırrını çözmeye çalışırken beklenmedik olaylara yol açan torunu Arif’in dönemi, bu tuhaf sokağın ve sakinlerinin hayatında farklı ama kalıcı bir sayfa açacaktır. Mısır’da yıllarca yasaklanan Cebelavi Sokağı’nın Çocukları, hem bütün bir soyun hem de peygamberleri, efsaneleri ve günümüze göndermeleriyle, aynı soydan gelenlerin düşmanlıkları, savaşları, iktidar hırsları, aşkları ve mucizeleri üzerinden insanlığın evrensel ve ruhani öyküsünü anlatıyor. “Bizi hiçbir zaman görmeyen ve hiçbir zaman göremediğimiz bir büyükbabamız olması hüzün verici değil midir? Bizler pislik içinde yaşarken, onun kendini o konağa kapatması tuhaf değil midir? Bizi bu noktaya getirenin ne olduğunu merak ediyorsanız, işte size hikâyelerimiz; Edhem, Cebel, Rıfat ve Kasım hakkında her şeyi öğreneceksiniz -ama bunların hiçbiri sizi rahatlatmayacak, avutmayacak.”

2) Abelard ve Heloïse / Ronald Duncan

Kuşaktan kuşağa aktarılan destanlaşmış aşk öyküleri hep dokunaklıdır. Abélard ile Héloïse’in 12. yüzyılda, Fransa’da yaşadıkları da işte böyle öykülerden biri. Tıpkı Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin ya da Romeo ve Jülyet gibi onlar da amansız bir kaderin pençesine düşüp aşkları yüzünden acı çeken iki kişi. Engelleri aşamayıp ömürlerini hüzne ve ıstıraba bağlayanlardan. Bu kez iki sevdalıyı ayıran ailevi ve dinsel engellere rağmen kapandıkları manastırlardan birbirlerine yazdıkları mektuplar aralarındaki bağın gücünü günümüze kadar ulaştırmayı başardı. Latince yazılmış olan bu mektuplar 16. yüzyıldan itibaren çeşitli dillere çevrilip yayımlanınca İngiliz yazar ve ozan Ronald Duncan’ın da dikkatini çekti. Duncan çağının ötesinde önem taşıyan bir din bilimci, düşünür ve ozan olan Abélard ile yaşadığı dönemin kadınlarında pek rastlanmayan bir kültüre, eğitime, toplumsal bilince ve duyarlılığa sahip Héloïse arasındaki yazışmaları şiirsel bir dille yeniden kaleme almış. Acıklı mı? Evet. Etkileyici mi? Çok. Benzersiz mi? Hayır. Hatta “Bazı şeyler hiç değişmiyor” dedirtiyor insana

3) Kadın / Henry Rider Haggard

Kadın’ın öyküsü Henry Rider Haggard’ın aklına düştüğünde, kaleminin hızı düşüncelerine yetişmekte büyük güçlük çekti. Bir solukta ortaya koyduğu eseri, yazarın en başarılı romanı olmakla kalmadı, Ayişe karakteriyle ölümsüzleştirdiği güçlü kadın figürü, kendisinden sonraki pek çok temsile de ilham oldu. Cambridge Üniversitesi’nin güvenli sularından Afrika’nın bilinmez diyarlarına yola çıkan Horace Holly ve evlatlık oğlu Leo Vincey, kendilerini akıl almaz bir maceranın içerisinde bulurlar. İki bin yıldır yaşayan tanrıça misali vahşi bir kadının varlığına inanmak, onlar için her ne kadar mantık dışı görünse de kendilerini barbar bir kabilenin, büyülerin, güzelliğini peçelerin ardına gizleyen Ayişe’nin huzurunda bulurlar. Yaşam ve ölüm, aşk ve güzelliğin gizemine temas edecekleri nefes kesen bir macera onları beklemektedir. “Haggard’ın hayrete düşüren hayal gücü ve bir miktar olasılık, en imkânsız maceraları bile gerçek kılıyor.” -The Academy “Kadın’ın hayatım boyunca okuduğum en çarpıcı maceralardan biri olduğunu düşünüyorum. Olaylar daha imkânsız bir hâl aldıkça, başka bir gezegenin edebiyatından edindiğimiz bir hikâye gibi görünene dek daha da güzelleşiyor.” -Andrew Lang “Ayişe anlamını çözemediğim muazzam bir alegoriydi.” -Haggard




4) Yediler Teknesi / Abdullah Aren Çelik

“Bir kadının aşkı uğruna, istikbalimi, hayatımı, inançlarımı bir kenara koydum ve bir kez bile pişmanlık duymadım bundan. Bu utanç, bu aşk ve bu inatçı halimle bu çöldeyim ben de. Ariflerden biri, ‘İnsan eksik doğar, eksilerek büyür, ölünce tamamlanır,’ derdi. Eksik doğdum, eksilerek büyüdüm, âşık olunca tamamlandım. Şu dünyada yaşanan onca kötülüğe rağmen cennetim, ilk zamanlar tenburum, sözüm ve sonra da sevdiğim kadın oldu. Tenburumun telini sevdiğim kadının sesiyle buluşturan Tanrı’ya şükürler olsun. Yolculuk bizim muradımızdı, hakikat çölünde kaybolduk. Aşk yola düşmek değilse nedir?” Eyüp bir sabah ısrarla çalınan kapısını açtığında, on yıldır görmediği oğlunun akranı iki kişiyle karşılaşır. Delikanlılar mesajlarını bırakıp ayrılırken Eyüp kendisine, oğluna ve geçmişine dair muğlak sorularla kalakalır. Aradığı cevaplar onu adım adım karanlık bir dünyanın eşiğine sürükler. Sorular çoğalır fakat cevaplar sorulara yetişemez. Sıkışıp kalmışlığın ortasında geriye tek bir seçenek kalır: Siderya’dan ayrılmak. Şehri terk etmekle günahlarından arınacağına inanan Eyüp onunla yolculuğa çıkacak altı kişiye ihtiyaç duyar. Altı adamı bulmak ve onları ikna etmekse hiç kolay değildir ve zamanı hızla tükenmektedir. Yediler Teknesi Abdullah Aren Çelik’in üçüncü romanı. Bir marangozun hayatına odaklanan kitap, okuru kolay kolay unutamayacağı çarpıcı bir tanıklığa davet ediyor. Bir cevap uğruna heba edilen bir hayatın şaşırtıcı hikâyesiyle Yediler Teknesi insana, aidiyet hissine, yurt ve yurtsuzluğa dair sisteme yöneltilmiş sert bir eleştiri aynı zamanda.

5) Diriliş / Tolstoy

Bireysel vicdanın uyanışını anlatırken hukuk sisteminin adaletsizliğini, imkânsız bir aşk öyküsünü resmederken Hıristiyanlığın kalıplaşmış yanlışlarını ele alan Diriliş, Tolstoy’u hem bireyi hem toplumu eleştirdiği en acımasız romanıdır. Zengin ve yakışıklı bir Rus prensi olan Nehlüdof, halalarının hizmetindeki güzel köylü kızı Katyuşa’yı baştan çıkardıktan sonra bırakıp gider. Bir sonraki karşılaşmaları, yıllar sonra bir mahkeme salonunda olur: Katyuşa kötü yola düşmüştür ve adam öldürmek suçuyla yargılanacaktır. Katyuşa’nın durumundan kendini sorumlu tutan prens, vicdanının ezici baskısıyla baştan ayağa değişecek, yaşadığı dünyaya farklı gözlerle bakmaya başlayacaktır. İnsan ruhunun, vicdanının, inancının ve 19. yüzyıl Çarlık Rusyası’nın gerçekçi bir portresini çizen bu başyapıt, Tolstoy’un ateist ilan edilmesine ve 1901 yılında Kilise’den aforoz edilmesine sebep olmuştur.