Facebook hesabımda yer alan Manisa’nın Tarihi Değerleri adlı sayfama kayıt etmek üzere, Manisa’mızın tarihi güzelliklerine yolculuk edip, tüm ihtişamlı değerlerimizi karelere hapsedeyim dedim. Ama ne yazık ki bazı ihtişamlı değerler beni olduğum yerde hapsetti dersem hiç abartmış olmam…
Biz vatandaşlar olarak hep devletimizden hizmet bekleriz, lâkin bu hizmetleri aldığımızda da ne kıymet biliriz, ne de değer… Her şeyi devletten beklemekte biraz hazırcılık olur gibi.
Evet, ilk durağım Osmanlı dönemine ait 1570 yılında dikdörtgen planlı, ahşap tavanlı Defterdar Mahmud Efendi’nin yaptırmış olduğu; bugünkü adıyla Arapalan Camii oldu. Bu güzel camiimize ilk adım attığımda her yönüyle camiilerine sahip çıkmış gönüllü cemaati ile karşılaştım. Bir masa etrafında toplanmış eski Osmanlı tadında camii sohbetleri yapıyorlardı.
Ve kendilerine Allah’ın selamını verip karşılığını aldıktan sonra camiinin güzelliklerini fotoğraflamaya başladım. Bu arada bana eşlik eden camiimizin gönüllü cemaatinden Hüsamettin kardeşime de buradan teşekkür etmek istiyorum.
Bu camiimizden ayrılıp hemen yukarısında Lalapaşa Mahallesi’nde bulunan ve cami kitabesinden öğrenildiğine göre Mehmet Paşa tarafından 1569 tarihinde yaptırılan Lalapaşa Camii’ne uzandım ama ne yazık ki biraz önce ayrıldığım Arapalan Camii kadar bakımlı olmadığını görünce hem üzüldüm, hem de endişelendim? Nedenine gelince; caminin arkasında bulunan eski yıkılmış bir ev, ve camii ile bağlantı duvarı yıkık, dökük izbelik bir hâl almış. İçerisinde kendini bilmezler tarafından ateşler yakılmış adeta camii tehdit altında ve moloz yığınları ise çirkin bir görüntü meydana getirmiş. Camii çevresi koruma demirleri konması şart görünüyor. Burada da camiinin güzelliklerini objektifime yansıttıktan sonra rotamı Manisa’mızın belki de en önemli turistik bölgesi olan Çaybaşı Deresi, Gülgün Hatun Dere Mescidi, Ağlayan Kaya Niobe, Anfi Tiyatro ve Kır kahvesi’ne çevirdim.
Yakın zaman önce temizliği yapılmış Çaybaşı Deresi. Ne yazık ki burada da kendini bilmezlerin hışmına uğramış adeta bir çöp yuvası olmuş, ve akşama doğru olmasına rağmen Çaybaşı Deresi, anfi tiyatro, Çaybaşı Köprüsü biracıların meskeni olmuş sanki. Her bir köşede akşam sohbeti eşliğinde biralarını yudumluyorlar… Hadi içtiniz eyvallah, bari çöpünüzü alında gidin. Yani nasıl bulmak istiyorsan öyle bırak…
Çirkin görüntüleri görmek istemiyorum ama sanki hepsi de sözleşmiş gibi karşıma çıkıyorlar
Derenin hemen karşısına yani Gülgün Hatun Dere Mescidi’ne geçtim. Burası da yakın zaman önce restorasyonu gerçekleşmiş bir tarihi eserimiz. Burada da görmek istemediğimiz görüntüler içimizi acıtan cinstendi. Hamam’ın demir kapısı açık içlerine kadar girilmiş, ateşler yakılmış tüm güzelliğini istismar etmişler.
Yazımın başında dediğim gibi Her şeyi devletten beklemek doğru değil, birazda elimizi taşın altına koymak biz vatandaşların görevi olmalı. Ne demişler “temizlik imandan gelir”
Bir görüşüm daha var buda yetkililerimiz için.
Kır kahvesi önünde bulunan yol üstü köprüsü ve hemen üstünde bulunan tarihi Çaybaşı Köprüsü eğer bugün önlem alınmazsa yarın bu köprülerden eser kalmayacak. Eğer bu yazdıklarım değer bulup önemsenirse ben değil, Manisa kazanacak…
Ben gördüğümü bir daha bu çirkinlikte görmek istemediğimi ve kendime iş edinip yazmakla mükellef oldum. Dikkate alınır umuduyla; Sözün en güzeli, söyleyenin doğru olarak söylediği, dinleyenin de yararlandığı sözdür diyor, sağlıklı ve temiz bir çevre olmasını temenni ediyorum.
Kalın Sağlıcakla…
Yüksel Itak