Sonbaharında ıslandığım yağmur kokulu kadını severek başladım yaşamaya. Onun varlığı ile açtım gözlerimi. Kokusunu bir zamanlar içime çekerek huzur bulurken, şimdi ondan uzakta, nöbet kulelerinde Şafak atıyorum. Saçlarından öpüp gözlerinden yaşları sildiğim gündem bu yana 35 gün geçti annem. Merhametine sarılarak yaşıyor, varlığını bilerek sabır gösteriyorum. Ahh saçlarına yıldız düşmüş kadın… Yanında bulunduğum zamanlar keşke doyasıya izleyerek ellerinden öpseydim. Üzerim açıldığında merhametini öne koyarak gece uykularını bölüp örtecek biri yok buralarda. Kendimi çocuk yuvalarında yataklarının baş ucuna “Anne” yazan çocuklar kadar yalnız hissediyorum. Gözyaşlarımı kimseler görmesin diye yorganı üzerime çekip yastığımı gözyaşlarımla ıslatıyorum.
Ellerimden tutup bana yürümeyi öğreten o koca yürekli adamı al karşına. Benim ona doyasıya sarılamadığım kadar sarıl, saçlarını okşa, gözyaşlarından öp mesela. Ya toprak altında olsaydınız, nasıl dayanırdım bunun acısına bilmiyorum. Merhametinizi bir an esirgememişsiniz belli ki üzerimden, ki böylesine hasret doluyum.
Gün boyu boş durmayıp nöbetler tutuyoruz buralarda. Geldiğimde babaya bir bir söyleyeceğim bunları. Güneş gökyüzünü terkettiğinde bir yalnızlık çöküyor, bense hayatımı sizlerin sesini duyarak ödüllendiriyorum.
Kelimelerimle kağıtlarımı karalamaya kalktığımda “Adın” doğuyor anne… Sana şiir yazacak kadar heybetli değil elbet kelimelerim, fakat seni yazarak bitirecek kadar cesaretli olmadı hiçbir zaman yüreğim. Varlığına şükürler ederek geçiriyorum buralarda zamanımı. Dün geceki nöbetimde havalimanından Kalkan uçağa hasretle bakarak bir sigara yaktım biliyor Musun? “Orada ben olmalıyım!” Dediğimde Şafak karanlığı işaret ediyordu. Sigaramın gri perdesi ile süsledim efkarımı. “Elbet bugünlerde geçer” diyerek teselli de bulundum kendimce. Sonra buğulu gözlerle izledim karanlık şehrin sokaklarını. Buralar benim kimsesizliğim…! En çokta ondan vurulmuştum. Boş kaldığım her vakitte satırlarımla buluşuyor, özlemimi onunla ikiye katlıyorum.
Kalbime ok gibi saplanan aşkın yokluğunu hiç aramadım. Aşktan daha derin kanatan “Annesizliğin” acısı dokunurken yüreğime aşk hatırlanmıyor bile.
Özledim anne…!
Bana baktığında gülen gözlerinden, yıldız düşmüş saçlarına kadar…
Sesini duyduğumda içimde açan çiçeklerin yanında aşk çok basit kalıyor anne. Kimsesizliği yaşayacak kadar kötü bir zaman yokmuş bu şehirde. Geldiğim günden bu yana tüm kelimelerim “Anne” diye ağlıyor.
Karnın aç mı sorusunu kimse sormuyor anne!
Aç karnına 01.00-03.00 nöbetlerinde şefkat denilen duygu nasıl özlenmesin anne!
Yalnız kaldığında büyüyormuş insan. Keşke hiç büyümeseydim anne! Yaşım hep küçük kalsaydı da en büyük derdim bakkala ekmek almaya gidişim olsaydı. Adını çok sayıklıyorum buralarda. Gönül penceremin kenarına ismini yazıyorum. Buğulanan cama baş örtülü bir kadın çizerken alnından öpüyorum onu.
İyi ki Hayattasın Anne…!