Her yaşın, her yaşayanın geçmişe dönük mutlaka hafızalarında iz bıraktığı iyi, kötü anıları vardır… ama ne hikmetse hep geçmişimizin daha güzel, daha yaşanılır olduğunu söyler. Küçük Aile toplantılarımızda keyifle yâd ederiz.
Klasik olarak ta “Nerde O eski günler” diyerek tatlı bir iç geçiririz. Peki biz büyükler olarak gelecek neslimize bunları ne kadar anlatabiliyor, ne kadar katkıda bulunabiliyoruz…
Herhalde herkes günümüze odaklanmış, kendi meşgalesinden ve dünya işlerinden kafa kaldırıp, kafa yorup çocuklarımıza eski güzellikleri, eski tatları, Saygı ve sevgi dolu geçmişimizi yâd etme eksikliğini yaşar olmuşuz…
O zaman gelin dilimizin döndüğünce biraz eskilerden hatırladıklarımızı sizlerle paylaşıp,
bir nebze olsun çocuklarımıza anımsatma amacıyla kısa bir nostalji yapalım…
İnsanın eski günler veya bayramlar diye aradığı, aslında o günlerdeki gönül temizliğidir. Yoksa gün aynı gün, bayram aynı bayram?Ama biz aynı insan değiliz. Çocukluğumuzdaki gibi masum ve günahsız değiliz. Hayattan beklentilerimiz ve hesaplarımız büyük değildi. Büyüdük, hırslarımız büyüdü. Fakat ruhlarımız aynı oranda büyümeyip güdük kaldı. Beslemedik ki büyüsün. Hal böyle olunca da günü, bayramı veya ramazanı suçluyoruz.Ruhumuza atılan madde çengelinden kurtulduğumuz an, çocuklaşır yine saflaşırız. Tövbelerimizle belki günahsızlaşırız. Ara ara çocukluğumuza inelim derim. İçimizdeki çocuğu büyütelim, basit şeylerden mutlu olmak neymiş, tekrar hatırlayalım.Yani eskiyi getirmek mümkün olmasa da, bizim eskiye gitmemiz mümkün. Dışarıda oyunlar oynar, acıkınca eve gelirdik. Ne döner ekmek isterdik, ne köfte ekmek. Annemizin, ekmek arasına koyduğu peynirin yanına bir domates bulduk mu, değmeyin keyfimize. İspirtoyla çalışan gaz ocakları vardı. Çalışınca ses çıkarırdı.Eğer gaz ocağı çalışıyorsa, anlardık eve misafir gelmiş yahut babamız çay demliyor. Hemen gelip kurulurduk başköşeye. Misafire ikram bahanesiyle, döner dolaşır, ne yapıp eder, muhabbet sofrasına ortak olurduk.Bir saygı, sevgi ve hürmet vardı, büyüklere karşı. Küçüklerde o biçimdi bir sevgi. Dışarıda kavga etsek, dövsek de, dövülsek de evde beşkardeş hazır. Öyle şimdiki gibi “benim çocuğa, senin çocuk karışmış” diye, ev basan kazmalar yoktu. Çok ayıp karşılanırdı,
PEKİ GÜNÜMÜZE DÖNECEK OLURSAK
Günümüzde değişim o kadar hızlı gerçekleşmektedir ki, babalarımızın önceden nerde o eski günler tabirini artık bizler genç yaşlarımızda söylüyoruz. Artık birkaç yıl önceki bir moda ve trendin hızla değiştiğini ve hayatımızda yer ettiğini görebiliyoruz. Bunda da en önemli sebep iletişim ve haberleşme alanlarında meydana gelen gelişmelerdir. İletişim ve haberleşme alanlarında meydana gelen bu değişimlerin en büyük nedeni de internettir. İnternetin insan hayatına büyük etkileri olmuştur.
Toplumda meydana gelen değişime rağmen, internet kullanan ve internet üzerinden maddi manevi kültürel değerlerine çıkan büyük bir kitle de mevcuttur. Gelenek ve göreneklerin, kültürel değerlerin unutulmaması ve yaşatılması için bu gibi faaliyetlerin yapılması teşvik edilmelidir. Bir milleti bir araya getiren ve ortak paydada buluşturan en önemli unsur kültürdür. Kültürel yozlaşmanın önüne geçilmeli fakat dünyadaki gelişmelerin de gerisinde kalınmamalıdır. Bunun en güzel örneklerini Japonya’da görebilmekteyiz. Teknolojiyi hayatlarının her alanında kullanırlar fakat kültürel ve milli değerlerini de unutmazlar. Ülkemizin de geçmişimizin ve geleceğimizin ışığında kültürel yozlaşmaya uğramadan önlemler alması şarttır.
Yazımıza bir Atatürk’ ün deyimiyle son verelim.
“Bu millete gideceği yolu gösterirken Dünya’nın her türlü ilminden, keşfiyatından, terakkiyatından istifade edelim, lâkin unutmayalım ki, asıl temeli kendi içimizden çıkarmak mecburiyetindeyiz…”
Kalın sağlıcakla…
Yüksel Itak
yukselitak@dskultursanat.net