Etiket: edebiyat

Dijital göçebelik, e-kitaplara olan ilgiyi artırıyor!

Zamana ve mekana bağlı olmaksızın, çalışmak için sadece internet erişimi ve teknolojik bir ürün gerektiren “dijital göçebelik”, ülkemizde ve dünyada hızla yayılmaya devam ediyor. Çalışma hayatı ve seyahati bir araya getiren dijital göçebeliğin hızlı artışı ise kişinin tüm kütüphanesini tek cihazda toplayan e-kitap okuyuculara olan ilgiyi büyütüyor. Rakuten Kobo da çeşitli yenilikçi özellikleriyle hem farklı istek ve ihtiyaçlara hem de dijital göçebelerin yaşam stiline hitap eden ürün seçeneklerini genişletmeyi sürdürüyor.




Hızla değişen ve gelişen teknolojiyle iş hayatının dijital ortamlara taşınmaya devam ettiği günümüzde “dijital göçebelik”, Türkiye’de ve dünyada hızla yayılmaya devam ediyor. Dijital göçebe olarak hayatını sürdüren kişi, zaman ya da lokasyon sınırlaması olmadan, sadece internet erişimi ve gerekli teknolojik ürünleri yanında olduğu sürece dünyanın farklı yerlerinden çalışabiliyor. Özellikle Y kuşağının geliştirdiği, online çalışırken sık seyahat etme imkanı sunan bu çalışma tarzının ilk şartı, uzaktan sürdürülebilir bir mesleğe sahip olmak. Dünya çapında çeşitli milletlerden 35 milyondan fazla dijital göçebe bulunuyor. MBO Partners’a göre 17 milyondan fazla serbest çalışan da dijital göçebe olma yolunda. Günümüzde daha özgür çalışma ortamı isteyenlerin sayısı artarken, 2035 yılına kadar 1 milyardan fazla dijital göçebe olacağı tahmin ediliyor.

Dijital göçebelik kitap okuma alışkanlıkları da değiştiriyor

Dijitalleşmenin yaygınlaşmasıyla değişen çalışma biçimlerinin yanında kitap okuma alışkanlıkları gibi bireylerin günlük alışkanlıkları da değişim gösteriyor. Kişinin ihtiyaç duyduğu tüm kitapları hem yanında taşımasını hem de onlara istediği zaman ulaşmasını sağlayan Kobo e-kitap okuyuculara olan ilgi hızla büyüyor. Kitap okuma deneyimini çok daha pratik ve keyifli hale getiren Kobo e-kitap okuyucular; kişiye seyahat ederken, uzun yolculuklarda bütün kütüphanesini tek bir cihazda yanında taşıma imkanı sağlıyor. Her ihtiyaç ve tercihe göre konforlu okuma deneyimi sunan Kobo; su ve toz geçirmeyişiyle özellikle kumsalda okumak için ideal olan, konfor ışığıyla karanlık ortamlarda rahatça kitap okuma imkanı sağlayan, yerleşik not defteri özelliğiyle el yazınızla aldığınız notu temiz metne dönüştüren birçok farklı özelliğe sahip e-kitap okuyucularıyla koleksiyonunu zenginleştirmeye devam ediyor.




Dijital göçebelerin yeni favorisi olmaya aday: Kobo Elipsa 2E

Herkes için bir keşif dünyası sunan D&R, okuma deneyimini iyileştirmek ilkesiyle hareket eden Kobo’nun birbirinden farklı ve pratik özelliklere sahip e-kitap okuyucularını kitapseverlerle buluşturuyor. Kobo’nun yeni e-kitap okuyucusu Elipsa 2E, özellikle dijital göçebelerin benimsediği hayat felsefesine uyum sağlayan yenilikçi özellikleriyle dikkat çekiyor.

Geliştirilmiş not alma özelliği, haftalarca dayanan pil ömrü, 32 GB geniş depolama alanı ve bulut depolama hizmeti ile kişinin kitaplığını istediği yere rahatça taşıyıp kullanmasını mümkün kılan Kobo Elipsa 2E, dijital göçebelerin yeni favorisi olmaya aday . Dahası, yeniden tasarlanmış ve şarj edilebilir Kobo Stylus 2 kalemiyle birlikte gelen ürün, geliştirilmiş not alma özelliği sayesinde kitap üzerine doğrudan yazı yazmanın yanında el yazısını kitap metnine de dönüştürüyor. Yenilikçi özellikleriyle seyahat veya uzun yolculuklarda konforlu kitap okuma keyfini arayan dijital göçebeler için ideal olan Kobo Elipsa 2E, D&R mağazaları ve online’da teknoloji ve okumayı sevenleri bekliyor.

Yazar Semih Ertürk’ün kaleminden; ”Arkeoloji ve Edebiyat”

İnsanlar daima arkeolojik hayal gücüne sahiptir. Bu, bir açıdan, geride kalan izlerin üzerinde sürdüğümüz günlük yaşamımızı yeniden kurmaya yönelik, hafife alınan becerimizdir. Bir başka açıdan ise, bu hayal gücü son 200 yıl boyunca mesleki bir bilim dalına dönüştürülüp geliştirilmiştir.  Modern edebiyatın gelişimi de aşağı yukarı bu kadar vardır. Şimdiyse geçmişse ait nesneleri ve anıtları kazıyor, katalogluyor, ölçüp tanımlıyor ve analiz ediyoruz. Ne zaman bilinçaltımızı kazısak ya da kişiliğimizin katmanlarını ortaya çıkarsak, arkeologları taklit etmiş oluyoruz. Şiir bize bunu sağlamıyor mu? El değmemiş mezarları keşfetmek ayrı bir şeydir, bizden önce yaşamış insanların faaliyetlerini ve eserlerini kendi hayatımıza dâhil edebilme ve sıradan deneyimlerimizin ötesinde düşünebilme kapasitemizi keşfedebilmek bambaşka bir şeydir. Arkeoloji, hatırlamamızın yollarından birisidir.


(adsbygoogle = window.adsbygoogle || []).push({});

Edebiyatta bu görevde değil midir? Şiir, tarih öncesinin vazgeçilmez sözlü arkeolojisidir. Sözlü arkeoloji, nesiller boyunca oluşturulmuş ve aktarılmış şiirsel ögelerin derlenmesi işidir. Piktogramlardan, çivi yazısına, mağara resimlerine kadar her yerde bir sanat ve şiir vardır. Arkeoloji bununla da ilgilenmiyor mu? (Sözlü arkeoloji benim bulduğum bir kavram. Daha iyi anlamanız için.)  Dolayısıyla edebiyat işin yazılı ve sözlü kısmıyla; arkeoloji bunun tarihsel kalıntılarıyla ilgilenir. Mesela Gılgamış Destanı hem bir edebi üründür hem de arkeolojik bir buluntudur. Yazının öncesinde de edebiyat vardır. Ve bunu arkeoloji olmadan ispatlamak biraz zordur. Gerçekler yalnızca hikâye içindeyse bir anlam kazanır. Pek çok arkeolog özdüşünümü bir zayıflık gibi algılar. Arkeoloji, insanların tutkunu olduğu bir faaliyettir. İçimizdeki şevke odaklanır ve heyecana yol açar. Bir arkeolog, daha en başından nesnelerle, çevresel ortamlar ve bunların yorumlanmasıyla kendi arasında özel bir bağ kurar. Edebiyatta bu işi yapan şiirdir. Elbette herkes bu değişimleri onaylamaz. Arkeoloji tıpkı edebiyat gibi bizim yaptığımız bir şeydir, bizim için yapılan bir şey değildir. Geçmişin bizim yorumumuza ihtiyacı vardır.


(adsbygoogle = window.adsbygoogle || []).push({});

Fikir ve görüşlerimiz olmadan bunun hiçbir önemi yoktur. Geçmiş, bu fikir ve görüşler sayesinde pek çok farklı anlam taşıyıp modern yaşama katkı sağlayabilir. Bu ilk başta oldukça karmaşık görünebilir. Geçmiş nesneleri bulup tanımlamaya yönelik bir kavram, olsaydı kimse kimsenin fikrine karşı çıkmazdı ama öyle değil. Gerçekler kuramlarla dolu, yüklü bir bavul gibidir. Nesnel bir şekilde okunamazlar. Kültür tarihi, pek çok arkeolojik araştırmanın temelidir. Bu arkeologların büyük çoğunluğunun yaptığını sandığı şey olarak görülmektedir. Eğer hepimiz aynı fikirde olsaydık, geçmiş çok sıkıcı bir şey olurdu. Ayrıca nasıl insan olduk gibi sorulara verilecek kesin bir cevap olduğunu düşünseydik, arkeoloji ve edebiyat bu kadar uzun ömürlü olmazdı. Eserler, özelliklerine göre incelenirler. Bunlar; oluşum, ham madde, biçim ve bezeme üzerine yapılan gözlemler olduğu kadar, üretim teknikleri ve eserlerin bulunduğu, oluşturulduğu ortamlar ile beraberinde bulunan bedenler, hayvanlar, diğer benzer ya da farklı eserler olabilmektedir. Örneğin Köktürk Abideleri, Mısır Piramitleri, Çatalhöyük duvar resimleri, Göbeklitepe kabartmaları gibi. Bağımsız bir tarihleme bulgusu olduğu için miktar da önemli bir özelliktir. Tıpkı matbaa öncesi ve sonrası kitap basmak gibi. İnsan kendi ördüğü değerler ağına takılıp kalmış bir canlıdır. Kültürünü bu örülmüş ağlar olarak ele alır ve bunu yasa arayışında olan deneysel bir bilim değil de anlam arayışında olan yorumsal bir bilim olarak analiz eder. Bu açıdan da edebiyat ve arkeoloji benzerlikler taşır. Bence edebiyat bölümlerinde bir dönemde olsa bazı arkeoloji dersleri verilmelidir.


(adsbygoogle = window.adsbygoogle || []).push({});

Mesela Köktürk Abilerinin arkeolojik olarak da ele alınması tarihi ve gramerine farklı bir bakış açısı katabilir. Prehistorik Mimari’nin Asya boyutu gibi derslerden bahsediyorum. Anav, Keltimanar gibi kültürlerin öğretilmesinden bahsediyorum. İnsan kendi kültürünü en iyi arkeolojiyle öğrenir. Altın Zırhlı Adam buluntusunu tüm ayrıntılarıyla ve arkeolojisiyle öğrenen birisi bence tarihe de farklı bir gözle bakacak, benzer kültürleri tanıyacak ve sadece kendi kültüründe varmış gibi bir taraflılığa düşmeyecektir. Edebiyat ve arkeoloji koordineli hareket ederse Âdem’in boyunun 5 metre olduğu hurafeleri de böylece bitecektir. Mesela Klasik Arkeoloji’deki Mitoloji dersi Divan edebiyatını daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. Çünkü buradaki pek çok olay Divan şiirinde de geçer. Gençlerimizi sınavla boğmaktansa onlara eğitimin zevkini tattırmak öncelikli hedefimiz olmalı. Edebiyat ve arkeoloji bu açıdan önemli diye düşünüyorum. Çünkü kültür ya da medeniyet; bilgiyi, inancı, sanatı, kanunu, ahlakı, gelenekleri ve toplumun bir üyesi olarak insan tarafından edinilmiş olan diğer tüm becerileri ve alışkanlıkları kapsayan karmaşık yapının tamamıdır. Edebiyat bu mutfağın bir ürünüyken; arkeoloji bunun maddi kalıntılarını bir şekilde yakalayan konumundadır.

Powered by WordPress & Theme by Anders Norén