Sektörün kuralları onların sorunu, ben içimden geleni yapıyorum!

Müzik dünyasının samimi isimlerinden Murat Yürük, Gazeteci Abdussamed Tosun’a verdiği röportajda günümüz müzik piyasasına dair çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Doktorluk mesleğiyle de tanınan sanatçı, sosyal medya fenomenlerinden ticari baskılara kadar pek çok konuya eleştirel bir gözle yaklaştı.

Yürük, günümüzde müziğin markalar ve sosyal medya ile iç içe geçtiğini belirterek, “Müzisyen olmayan müzisyenler, anlamsız reklam projeleri ve zekasından şüphe ettiğim fenomenler… Bunların hiçbirini sevemem veya saygı duyamam” dedi.




Pop müzikte şarkıların ömrünün kısalmasına dikkat çeken Yürük, bunun hem piyasa dinamiklerinden hem de dinleyici alışkanlıklarından kaynaklandığını söyledi. Dijital platformların güçlü bir yönlendirici olduğuna vurgu yapan sanatçı, “Yine de iyi işler, uzun vadede dinleyicinin hafızasında kalabiliyor; rakamlar tek belirleyici değil” ifadelerini kullandı.

Ticari kaygılarla hareket etmediğini belirten Yürük, “Şarkılarımı insanlar severse mutlu olurum, sevmezlerse de kızmam. Ticari baskılara göre davranmak benim için çekici değil. Önemli olan, samimi kalabilmek” dedi. Dijital çağın hızlı tüketimine de değinen sanatçı, bu durumun şarkıların ruhunu gölgelediğini söyledi: “Milyonlara ulaşmak önemli ama benim için kalıcı olmak daha değerli. Bir şarkının anlamı insanların ruhunda iz bırakmalı.”



Sanatın dijital çağda kaybolmadığını, aksine demokratikleştiğini savunan Yürük, müziğin toplumsal rolünü ise şu sözlerle anlattı: “Müzik hem yön verebilir, hem motive edebilir, hem de toplumun ruhunu yansıtabilir. Bugün dijital çağın şarkıları, cinsellik ve suç gibi temaları işliyor. Yarın bu şarkılar, 2020’lerin ruhunu anlatan birer dönem hatırası olacak.”

Kendisini “müzik sanatının tarafında” gördüğünü belirten Yürük, sektörden ciddi gelir elde etmese de müziği tutkuyla sürdürdüğünü ifade etti: “Sektörün kuralları, sektörün sorunu. Ben ise kalpten gelen müzik üretmekten vazgeçmem.”

ABD Hapishanelerinde suçsuz yere yatılan 38 yılın karşılığı olabilir mi?

ABD’de Maurice Hastings adında bir adam, 38 yıl boyunca işlemediği bir suç nedeniyle gençliğini parmaklıklar ardında geçirmek zorunda kaldı. 1983’te bir kadına tecavüz edip öldürmekle itham edilen Hastings, ömür boyu hapse mahkûm edildi. Yıllar boyunca masumiyetini savunsa da kimse sesine kulak vermedi. Ta ki 2021’de dosya yeniden gündeme gelene kadar… Yapılan DNA testleri, Hastings’in suçsuzluğunu kesin olarak ortaya koydu.




Devlet şimdi ona 25 milyon dolar tazminat ödeyecek. Miktar büyük, hatta eyalet tarihindeki en yüksek rakam. Ama asıl mesele şu: 25 milyon dolar, kaybolan 38 yılı geri getirebilir mi? Gençliğin coşkusunu, özgürlüğün kıymetini, ailesiyle yaşanamayan anları, kaçırılan hayalleri parayla telafi etmek mümkün mü?

Devlet diyor ki: “Hata yaptık, kusura bakmayın.”

Ama işin doğrusu, bu sözler kaybolan yılları geri getirmiyor. Bu durum, aklıma Ferhan Şensoy ve Rasim Öztekin’in başrollerini paylaştığı Pardon filmini getiriyor. Filmde hatalar ve yanlış anlaşılmalar gülünç bir dille ele alınır, ama gerçek hayatta “pardon” demek ne yazık ki yeterli olmuyor.

Bu olay bir kez daha gösteriyor ki adalet mekanizmasındaki en ufak bir hata bile bir insanın tüm yaşamını altüst edebilir. Bir mahkeme salonunda verilen yanlış hüküm, yıllar sonra DNA ile çürütülebilir ama geçen zaman asla geri dönmez. Hastings’in yaşadıkları sadece kişisel bir trajedi değil; aynı zamanda adaletin ne kadar kırılgan olduğunu, devlet “yanlış yaptım” dese bile geride bırakılan hasarın telafi edilemeyeceğini hatırlatıyor.




Bugün Hastings özgür ve elinde milyonlarca dolar var. Fakat kaybolan 38 yılı hiçbir yargı kararı, hiçbir tazminat geri veremez. Belki de en önemli soru şudur: Bir ülkede, bir hukuk sisteminde, masum bir insanın bir gün bile haksız yere özgürlüğünden yoksun bırakılması kabul edilebilir mi?

Güllü son röportajında “anneme kavuşacağım günü bekliyorum” demişti!

Arabesk müziğin sevilen isimlerinden Güllü evinin balkonundan düşerek hayatını kaybetti. Ani ölümü ile sevenlerini yasa boğan sevilen sanatçı, katıldığı bir televizyon programında annesine olan özlemini dile getirmişti.

Güllü, konuşmasında “Evime gidelim buzdolabımı açalım, bir kutunun içinde bit kutu isot var. O isot’u ne atabiliyorum nede kullanabiliyorum. Annemin bıraktığı gibi buzdolabında, annem koymuş. O orda duruyor, onun orda durması bile benim için annemin o evde hala var olması demek. Bu geçmeyecek bir yara, anneme kavuşacağım günü bekliyorum” ifadelerini kullanmıştı.

 

 

Orhan Hakalmaz uzun bir aradan sonra yeniden sahnede!

Türk halk müziğinin güçlü yorumcularından Orhan Hakalmaz, bu Cuma anonim bir halk türküsü olan “Arpa Buğday Daneler” ile müzikseverlerin karşısına çıkıyor. Geleneksel halk ezgisini çağdaş müzik anlayışıyla buluşturan Hakalmaz, bu çalışmasıyla köklü kültür mirasını günümüzün dinleme alışkanlıklarına uyarlıyor.

“Arpa Buğday Daneler” Anadolu’nun köklü türkülerinden biri olarak, Orhan Hakalmaz’ın usta yorumu ve Serkan Yıldız’ın modern düzenlemesiyle yeniden hayat buluyor. Türkü; Anadolu insanının emeğini, üretim kültürünü ve köy yaşamının doğallığını müzikseverlere aktarıyor.




Halk müziğinin özüne sadık kalırken, güçlü sesi ve içten yorumuyla geniş kitlelere ulaşan Hakalmaz, yıllar içinde halkın belleğine kazınan pek çok türküye hayat verdi. Orhan Hakalmaz, bugüne kadar seslendirdiği birçok eserle gönüllere dokundu. Bunlar arasında: Kara Tren, İki Kekelik, Gönlüm Ataşlara Yandı Gidiyor, Salında Gel, İncitme Gönü, Sevilir, gibi yüzlerce eser yer almakta. Hocası Nida Tüfekçi’nin derlediği Yozgat Türküsü de en çok sevilen eserlerindendir. Aynı zamanda yüzlerce TV programı hazırlayıp sunmuş, İTÜ TMDK ‘da toplum tarafından tanınmış ve tanınmayan pek çok müzisyene emeği geçmiştir.




Sanatçının repertuarı, hem anonim halk türkülerinden hem de çağdaş düzenlemelerden oluşarak kuşaklar arası bağ kuruyor. Orhan Hakalmaz, yalnızca kayıtlarıyla değil, sahnedeki etkileyici performanslarıyla da tanınıyor. Türkiye’nin dört bir yanında verdiği konserlerde halk müziğini binlerce dinleyiciyle buluştururken, yurtdışında birçok ülkede de konserler vererek Anadolu’nun zengin kültürünü dünyaya taşıdı. Orhan Hakalmaz’ın yeni çalışması “Arpa Buğday Daneler” 26 Eylül Cuma günü itibariyle tüm dijital platformlarda yerini aldı.

Taner Çolak’tan yeni şarkı “Güzellikler senle başladı”

Sanatçı Taner Çolak, söz ve müziği kendisine ait olan “Güzellikler Senle Başladı” adlı yeni çalışmasını dinleyicileriyle buluşturdu.

Yeni şarkısının ortaya çıkış sürecini anlatan Çolak, eseri eşine duyduğu özlemle kaleme aldığını söyledi. Çolak, “Şarkıyı bir sabah uyandıktan sonra, eşimin yüksek lisans için birkaç gündür şehir dışında olmasından dolayı hissettiğim özlemle yazdım. Gitarı elime aldım, çok fazla düşünmedim. Her şey anlık gelişti ve yaklaşık 15 dakikada kendiliğinden oluştu,” dedi. Şarkının klibinde ise Taner Çolak’ın eşi rol aldı. Sanatçı, bunun şarkıya ayrı bir anlam kattığını dile getirdi.

Beste Açar’dan hem mizahi hem umut dolu yeni şarkı “inşallah”

Türk müziğinin naif ve samimi sesi Beste Açar, yeni şarkısı “inşallah” ile dinleyicilerin karşısına çıktı. Sözü ve bestesi kendisine ait olan eser, gündelik hayatın içinden çıkıp gelen esprili bir dil ile derin bir anlamı aynı potada buluşturuyor.

Aranjesini Osman Çetin’nin üstlendiği, hem melodisi hem de sözleriyle hafızalara kazınacak olan “inşallah”, hayatın küçük kızgınlıklarını ve büyük umutlarını aynı potada eritiyor.




Beste Açar, şarkıya dair şunları söylüyor: “Hayat bazen bizi sinirlendirir, bazen de güldürür. Hepimizin dilinden düşmeyen küçük beddualar vardır ama günün sonunda yine ‘inşallah’ der, umuda tutunuruz. Bu şarkı da tam olarak o hissi anlatıyor: “Kızgınlığın içindeki mizah” tüm dijital platformlarda yayında.

Candan Erçetin, Harbiye’de 5 bin kişiye unutulmaz bir gece yaşattı!

Türk müziğinin güçlü yorumcusu Candan Erçetin, sanat hayatının 30. yılını kutladığı konser serisine İstanbul’da devam etti. Sanatçı, 24 Eylül 2025 akşamı Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nda sahne aldı. Yaklaşık 5 bin kişinin izlediği konser, müzik, duygu ve enerjinin harmanlandığı büyüleyici bir geceye dönüştü.

Konser, izleyiciler için hazırlanan özel bir sürpriz video gösterimi ile başladı. Erçetin sahneye çıkar çıkmaz Fransızca bir şarkı seslendirerek Harbiye’yi adeta büyüledi. Saat tam 21.00’de başlayan konserde sanatçı, şakacı bir üslupla “her zaman tam saatinde başlama hayali olduğunu ama misafirlerin yerleşmesini beklemek zorunda kaldıklarını” dile getirdi.




İlk bölümde sanatçı, “Vakit Varken, Umrumda Değil, Meğer, Elbette” gibi sevilen şarkılarının yanı sıra Balkan ezgileri, nostaljik eserler ve sürpriz parçalarla geniş bir repertuvar sundu. Bölümün finalinde sahneye katılan Türkiye Eğitim Gönüllüleri Çocuk Korosu, duygusal anlara sahne olurken, 30. yılını kutlayan koro ayakta alkışlandı.

Konserin ikinci yarısında ise 23 kişilik orkestra sahneye çıkarak şarkılara bando düzenlemeleri ve zengin enstrüman yorumları ekledi. Balkan müziklerinin coşkulu enerjisi Harbiye’yi sararken, seyircinin temposu bir an bile düşmedi.




Yaklaşık 3 saat süren konser boyunca Candan Erçetin, izleyicileriyle samimi bir diyalog kurdu. Sanatçı, “seyircimden başka hiçbir gücüm yok” diyerek otuz yıl için teşekkür etti. Yoğun istek üzerine tekrar sahneye çıkan Erçetin, Harbiye’yi uzun süre alkış ve tezahüratlarla inletti.

Ayna Grubunun Avrupa turnesine vize engeli!

21-24 Eylül tarihlerinde Almanya ve Hollanda’da konserler vermesi planlanan Ayna, vize sorunları nedeniyle Avrupa turnesini iptal etmek zorunda kaldı.

Köln, Berlin, Frankfurt ve Amsterdam’da gerçekleşecek konser turnesi için Ağustos ayında vize başvurusunda bulunan ekip ilk başvurudan olumsuz yanıt aldı.




Yeniden başvuru yapan Ayna üyeleri, konser tarihlerine yakın bir zamanda da vize onayını alamayınca, Avrupa turnesini iptal etmek zorunda kaldı. Ayna, yeni konser tarihlerini belirlemek için çalışmalarını sürdürüyor.

Korkunun ötesinde bir yüzleşme “Zifir” sinemalarda!

Bu kış sinema salonlarını derin bir karanlık sarıyor. Yılın en çarpıcı korku filmi ZİFİR, geçtiğimiz gün Paribu Cineverse Kanyon’da gerçekleştirilen özel gösterimiyle sinemaseverlerle buluştu. Sanat ve medya dünyasının önde gelen isimleri; Demir Demirkan, Cem Belevi, Gökçe Kırgız Taner, Yılmaz Taner, Fatma Turgut, Yağmur Atacan ve daha birçok önemli isim özel gösterime katılarak hem film ekibini tebrik etti hem de gecenin büyüsüne ortak oldu.




Modern sinema estetiğini geleneksel korku anlatılarıyla harmanlayan ZİFİR, yalnızca bir korku filmi değil; insan zihninin derinliklerine yapılmış, sarsıcı bir yolculuk. İnanç, delilik ve tutkunun kıyısında, bastırılmış travmaların gölgesinde şekillenen bu hikâye, izleyiciyi hem duygusal hem psikolojik bir sarsıntıya uğratıyor. Başrol karakteri Seval’in geçmişinden gelen karanlık bir varlıkla yüzleşmesi, içsel dünyasında geri dönülmez bir dönüşüm başlatıyor. Çocuklukta yaşanan bir travmanın kapılarını aralayan bir falcı seansı, onu doğaüstü bir varlık olan “âşık cin”in kıskançlığıyla örülü bir kabusun içine sürüklüyor.

Filmin yönetmenliğini Paşhan Yılmazel ve Mustafa Özen üstlenirken, senaryo Yılmazel’in ikinci uzun metraj denemesi olarak öne çıkıyor. Kamera arkasında Mustafa Özen’in görüntü yönetmenliğiyle görsel dünya; bilinçaltının katmanlarını yansıtan metaforlarla örülü, tekinsiz ve çarpıcı bir atmosfer sunuyor. Müzikler ise Berlin’deki BBM Media Stüdyosu’nda, uluslararası müzik kollektifi PADA HOUSE tarafından bestelendi. Bu özgün besteler, ZİFİR’in karanlık atmosferine derinlik ve tüyler ürpertici bir gerçeklik kazandırıyor.




Başrollerinde Damla Latin, Günay Narlı, İrem İpek, Habil Ceyhan, Bennur Duyucu, Coşkun Gültekin ve Talha Batdal gibi yetenekli oyuncuların yer aldığı film; kadın psikolojisine, bastırılmış travmalara ve toplumsal baskılara dair derin bir anlatı sunuyor. Seval’in hikâyesi, korkunun ötesinde; zihnin kırılganlığı, inançla delilik arasındaki sınır ve aşkın kontrolsüz gücüyle yüzleşmeye çağırıyor.

Yapımcılığını Ömer Beltekin, Paşhan Yılmazel ve Mustafa Özen’in üstlendiği film, Film House Entertainment by Onur Yılmaz ve Almira Yapım imzasıyla sinema salonlarında izleyicilerini bekliyor. Özel gösterimin ardından sosyal medyada hızla yayılan yorumlar, ZİFİR’i şimdiden “bu yılın en çok konuşulan korku filmi” haline getirdi. ”Zifir” tüm seçkin sinemalarda vizyonda.

Milli Nizam Yazarı Abdussamed Tosun: ‘Doğu Türkistan’da bir milletin belleği siliniyor!

Milli Nizam Gazetesi yazarı Abdussamed Tosun, kaleme aldığı köşe yazısında Doğu Türkistan’da yaşanan insan hakları ihlallerini gündeme taşıdı. Tosun, Çin’in işgal altındaki bölgede uyguladığı politikaların bir halkın belleğini silmeye yönelik olduğunu vurguladı.




“Bir çocuğun Kur’an okumaktan, bir annenin başörtüsü takmaktan korktuğu bir yer düşünün, evet burası Doğu Türkistan” ifadelerini kullanan Tosun, milyonlarca Uygur Türkü’nün inancı, dili ve kültürünün sistematik olarak yok edilmeye çalışıldığını belirtti.

Tosun, uluslararası insan hakları raporlarına da dikkat çekerek yüz binlerce Uygur’un “yeniden eğitim” adı altında kamplarda tutulduğunu, işkence, beyin yıkama, cinsel saldırı ve zorla kısırlaştırma gibi ağır insan hakları ihlallerine maruz bırakıldığını yazdı.




Doğu Türkistan’ın yer altı kaynaklarının Çin ekonomisine aktarılırken asıl sahiplerinin yoksulluğa mahkûm edildiğini ifade eden Tosun, Birleşmiş Milletler’in 2022’de yayımladığı raporda bu uygulamaların “insanlığa karşı suç” olarak nitelendirilebileceğinin altını çizdi.

Page 1 of 478

Powered by WordPress & Theme by Anders Norén