Etiket: sunucu

İlkay Kıyak Röportajı

Samet Tosun: Merhabalar İlkay hanım, öncelikle bizleri kırmadığınız için çok teşekkür ederiz. Sizi ekranlardan tanıyoruz peki bize biraz kendinizden bahseder misiniz ?

İlkay Kıyak: Merhaba! Hoş geldiniz. Çok teşekkür ederim. Sağ olun. 🙂 İzmir doğumluyum. Hassas ve duygusal biriyim. Örgü örmeyi ve kitap okumayı seviyorum. El sanatlarına çok meraklıyım. Sevdiğim işi yaptığım için kendimi çok şanslı buluyorum. Hayvanları, doğayı çok seviyorum. Fast food tarzı yiyecekleri sevmem. Günde iki tane bol köpüklü Türk kahvesi içerim. Doğal olan her güzelliği severim. 🙂  Gülmeyi çok seven biriyim.

Samet Tosun: Hayatınızda televizyonla tanışmanız ne zaman oldu. Ve neden televizyon ?

İlkay Kıyak: Çalışma hayatımda televizyonla tanışmam, Türkiye’nin ilk yerel televizyonu olan SKY TV’de oldu. Çocukluğumdan beri spiker olmayı çok istiyordum. Derslerimi hep haber sunar, gibi çalışırdım. TRT’nin tek kanal olduğu dönemlerde yaşıtlarım çizgi film beklerdi, ben haber saatini…  🙂  Spikerin haber sunumunu dikkatle takip ederdim. Açılışa, sunuma ve kapanışa… Önemli günlerde Türkçe öğretmenlerim, sesimin ve türkçemin güzel olduğunu söyleyerek, hep ismimi yazardı. (23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos, 29 Ekim, 10 Kasım, 24 Kasım )Ben de yazı, şiir hazırlardım ve okurdum.

1999 yılında Spikerlik ve Sunuculuk kurslarına katıldım. 9 aylık ve sıkı bir çalışmaydı. Ben kursa devam ederken Tv’den, haber alt sesi okuyacak birine ihtiyaç olduğu söylenmiş ve eğitmenimiz de beni önermiş. Deneme kaydı yapıldı ve ertesi gün televizyonda haber alt sesi olarak başladım.  Daha sonra Radyo Haberlerini kendim hazırlayıp, okudum. Ara haber ve ana haber sundum.  Sonrasında, TRT’de seslendirmelerde bulundum. EGE TV’de haber spikeri, program yapımcı ve sunucusu olarak yaklaşık on yıl çalıştım.

Stüdyoya girince başka bir dünyanın kapısı benim için açılıyor. O kapı da, beni çok mutlu ediyor. O yüzden Televizyonu çok seviyorum. Ekrandan hiç tanımadığım evlere konuk oluyor ve yüreklerine dokunuyorum. Onların Kardeşleri, kızları, torunları oluyorum. 🙂

Samet Tosun: Elinizde bir imkan olsaydı bugünde yine televizyon der miydiniz yoksa başka bir meslek seçer miydiniz?

İlkay Kıyak: Asla başka bir meslek düşünmezdim. Yine Televizyon, yine haber, yine program. Ve yine mikrofon. O yüzden çok şanslıyım.

Samet Tosun: Meslek hayatınızda unutamadığınız sizi etkileyen bir olayla karşılaştınız mı?

İlkay Kıyak: Canlı yayında depreme yakalandım. İlki 15.30’da ara haber sunarken, ikincisi sabah programını sunarken, ki bu çok şiddetliydi. Konuğum bile tedirgin oldu.  Ben sanki bir şey olmamış gibi “Hocam deprem oluyor, biz devam edelim” dedim ve konuğum şaşkın, ürkek devam ettik. İki saat için internete, ertesi günde bütün ulusal kanallarda haberim yapıldı. “Soğukkanlı Spiker” diye. 🙂

Samet Tosun: İş hayatı dışında neler yaparsınız?

İlkay Kıyak: Tiyatro, konser ve sinemaya giderim. Evde dinlenmek iyi geliyor. Örgü örmek inanılmaz terapi. Otomobil Sporları ile uğraştım. 10 yıl hakemlik yaptım. İki yıl da Co-Pilot olarak yarıştım. (Rallide; Birincilik ve üçüncülük kupalarım var 🙂 )

Samet Tosun:Kitapları sevdiğinizi biliyoruz, hangi tür kitaplar okursunuz? Ve en son hangi kitabı okudunuz?

İlkay Kıyak: Roman, öykü, anı ve tarih kitaplarını seviyorum. Ayşe Kulin’in bütün kitaplarını okudum. Zülfü Livaneli aynı şekilde.  En son arkadaşımın hediyesi olan iki kitap, “Papatya Kokan Kadın” ve Zülfü Livaneli “Serenad”.

Şu an okuduğum “Ikigai-Japonların Uzun Ve Mutlu Yaşam Sırrı”  ve Sabahattin Ali’nin “Kürk Mantolu Madonna”. Bu gün bir konuğum, Grigory Petrov’un “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” kitabını hediye etti. Sırada o var. 🙂

Samet Tosun:Peki bu hayatta neyi kaybetmekten çok korkarsınız ?

İlkay Kıyak: Heyecanımı… Vicdan, merhamet, insanlık kaybedilmez. Kaybedilmemeli… Ve de en önemlisi sağlık. Çünkü sağlıklı olunca yapmak istediğinizi yapabilir, sahip olmak istediğinize sahip olabilirsiniz.  🙂 Yapmak istediklerimin heyecanını kaybetmekten.

Samet Tosun: İnsanlarda şikayetçi olduğunuz bir takım hal ve hareketler illaki vardır, peki nedir bunlar?

İlkay Kıyak: Hep şikayetçi olmaları. Hiçbir şeyden mutlu olmamaları. İş yapmaktan, birşeyler üretmekten kaçınmaları. Hazıra konmaları. Sevgilerini, paralarını, yeteneklerini birileriyle paylaşmamaları. Hayatın mutlu yönlerini görüp, şükretmemeleri. Bir içten gülümseme ile sorunların çözülebileceğini, bilmemeleri.

Sinemada, konserde saygılı davranmamaları ve başkalarını rahatsız etmeleri. Gerek konuşarak gerekse koltuğa ayaklarını vurarak. 🙂

Samet Tosun: Ya İzmir, İzmir sizin için ne ifade ediyor?

İlkay Kıyak: Ege’nin incisi İzmir, benim için cennet.

Harmandalı oynayan erkeğe vurulmaktır. Efe Yürekli Anneye sahip olmak. Efe soyundan gelmektir. İzmirli olmak demek ota, çim olarak değil yemek olarak bakmaktır. Gördüğü her otu toplayıp, afiyetle yemektir. (Hatta bazen çiğ bile 🙂  ) İzmir’li olmak;  gevreğe simit, çiğdeme çekirdek diyene kızmaktır. Kumrunun kuş olmadığını anlatmaktır. Sarma ve dolma ne demek, bilmektir. Domat diyen köylüye gülümsemektir.  İzmir’li; dürüsttür, sıcaktır, samimidir.

İnsan yaşadığı şehre benzer,bu yüzden İzmirli’ler hep güzeldir. 🙂

ULU ÖNDER GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN dediği gibi, “Ben bütün İzmir ve İzmirlileri severim. Güzel İzmir’in temiz kalpli insanlarının da beni  sevdiklerinden eminim…” sözü İzmir insanın sıcak olduğunu kanıtlar.

Samet Tosun: Kahve denince aklınıza ilk gelen şey nedir ?

İlkay Kıyak: Türk kahvesi denince akan sular durur. 🙂 Benim için vazgeçilmez bir  tutkudur. Sevdiklerimle, arkadaşlarımla yaptığım sohbetlerin, sabah keyiflerinin, gün içerisinde yaptığım molaların en güzel yoldaşıdır, Türk kahvesi… Olmazsa olmazım.

Aceleyle,  öyle ayak üstü içilmez. Keyifle, mutlulukla içilmelidir. Bunun yanında kahvenin sunumu,  içilmesi gibi özenli olmalıdır. Bol köpüklü sevgiyle yapılmış, orta Türk Kahvesi, tadıyla, sunumuyla paha biçilemez… Dostluk, sıcak ve samimi sohbet de eklendi mi?

Samet Tosun: Son olarak da kültür sanat hakkında neler söylemek ister siniz ?

İlkay Kıyak: İnsanı insan yapan değerlerin başında, kültürümüze, sanatımıza ve tarihimize sahip çıkmak gelir. Kültür ve sanatla işlenmiş bir hayat, olmalı. Çocuklar, gençler, aileler yönlendirilmeli.

Toplumun aydınlatılmasında, Kültür ve sanatın önemli bir rolü vardır. ULU ÖNDER GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN dediği gibi, “Sanatsız kalan bir toplumun hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” sözü, büyük bir anlam yüklüdür.

Kültür ve sanatın ön plana çıkmasıyla, insanlar daha yaratıcı olur ve toplumsal olayları daha farklı yorumlar.  Bir şehrin marka olabilmesi, kültüre önem vermesiyle olur.

Samet Tosun: Bu güzel ve bir okadar keyifli sohbet için teşekkür ederiz. İnşallah daha güzel yerlerde görüşmek dileğiyle.

İlkay Kıyak: Ben teşekkür ederim. Çok keyifli oldu. İnsan sevdiği mesleği yaparsa hep mutludur.

Kolay gelsin. Sevgi tohumları hepimizi sarsın. Yüreklerde ve yüzlerde hep gülümseme olsun…   🙂

 

Samet Tosun

samettsn@yahoo.com

Yusuf Sena Özdemir Röportajı

Samet Tosun: Öncelikle bizleri kırmayarak davetimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Nacizane nasılsın ?
Yusuf Sena Özdemir: Elhamdülillah gayet iyiyim. Teşekkür ederim. Allah (c.c) devletimize zeval vermesin. Eskiden büyükler birbirine selam verip halini hatrını sorunca hemen ardından “Allah (c.c) devletimize zeval vermesin” derlermiş. Yüce Mevlâ devletimizin, milletimizin iyiliğini daim kılsın.

Samet Tosun: Bize biraz kendinizden bahseder misiniz ? Yusuf Sena Özdemir kimdir ?
Yusuf Sena Özdemir: Uzun uzun özgeçmişimizi anlatmak yerine şöyle diyelim.İslamın ‘Oku!’ emrine binaen okuyama, sadaka-i cariye olur düşüncesiyle yazmaya, hem kendisinin hem kendisini dinleyenlerin gönlünün, dünyasının ve ukbasının bahar olması için radyo, tv ve sahnelerde konuşmaya gayret eden biri…

Samet Tosun:  iş dışında neler yapıyorsun ?
Yusuf Sena Özdemir: Sunuculuk haricinde kalan vaktimde okuma ve yazma ile vakti değerlendirmeye çalışıyorum. Bazı dönemlerde kendimi geliştirmek için kurslara katılıyorum. Yine vakit buldukça benim için faydalı olacak konferanslara katılıyorum. Önemli kişiler ile yapılmış olan röportajları okuyorum. Ropörtajları okudukça hem o kişiler ile konuşmuş gibi oluyorsun hem de farklı bakış açılarına şahit oluyorsun. Lisedeki bir hocamla vedalaşırken bana nasihat etmesini rica etmiştim. Hocam da ne oldum değil ne olacağım de demişti. Bu sebeple son nefese kadar oldum düşüncesinden uzak olup olacağım düşüncesiyle gayret etmeliyiz. Ayda bazen bir bazen iki defa konuşmacı olarak katıldığım programlar oluyor. Başka da meşguliyetlerimiz oluyor.

Samet Tosun: Peki neden radyo ?
Yusuf Sena Özdemir: Radyo programcılığının nasıl bir şey olduğunu anlatılanla anlamak pek mümkün değil. Gerçekten yaşayan iyi anlayabilir. Radyoda daha içten oluyorsunuz. Karşınızda kamera yok. Aklınız saçınızda, yüzünüzde veya kıyafetinizde değil. Tamamen anlattığınız konuya odaklanıyorsunuz. Radyonun en güzel taraflarından biri de siz dinleyiciyi görmüyorsunuz, dinleyici de sizi görmüyor. Sizi dinleyen kaç kişi var bilmeden en doğal halinizle program yapıyorsunuz. Sizi dinleyen sizden dolayı değil anlattığınız güzel şeylerden dolayı sizi dinliyor ve muhabbet duyuyor. Ama televizyonda sizi kameraya odaklamak için saçınız, gömleğiniz, kravatınız, ceketiniz, oturma şekliniz gözden geçiriliyor. Radyoda ise siz anlatacağınıza odaklanıyorsunuz, dinleyici de anlattığınıza…

Samet Tosun: İlk olarak sunuculuk yapmaya ne zaman başladın ? Bize biraz o günlerden bahseder misin ?
Yusuf Sena Özdemir: İlk olarak 2003 yılında sunuculuk yaptım. Programdan sonra herkes çok beğendiğini söylemişti. Ama ben çok heyecanlandım ve ağzım o kadar kurudu ki zor konuştum. İşin garip tarafı ise yanıma su almamışım 🙂
Her şeyin ilki ayrı bir hatıra barındırıyor ömür defterimizde…

Samet Tosun: Hayatta ben bunu asla yapmam deyipte yapmam dediklerini yaptığın oldu mu ?
Yusuf Sena Özdemir: Muhakkak oluyor. Misal bir çok defa düğünlerde artık sunuculuk yapmayacağım diyorum ama sonra yine yapıyorum. Tabi ki insan bulunduğu hale göre o an şunu yaparım veya yapmam diyebiliyor. Bazı düğün programlarında nefsanî davranışlarıyla sizi usandıran kişiler oluyor. Yine düğün programlarının pek ciddiyeti olmayabiliyor. Veya hiç sorun olmasa da çok vaktinizi alıyor. Misal bir program 19:00’da başlayacak denildiyse siz 18:30 da orada oluyorsunuz. Program 20:00’de veya 21:00’de başlayabiliyor. 22:30 veya 23:00’te de salondan çıkıyorsunuz. Belki toplamda 1 saat konuşuyorsunuz ama 4-5 saat vaktiniz gidiyor. Bu gibi sebeplerden dolayı düğünlerde artık sunuculuk yapmayacağım diyorum. Ama bazı sebepler yaptırıyor işte.

Samet Tosun: O sebepler nedir? Paylaşmak isterseniz öğrenmek isteriz.
Yusuf Sena Özdemir: Sizin de malumunuz biz programlarda sadece sırada şu var şeklinde bir sunum yapmıyoruz. Muhakkak konuyla ilgili bir şey anlatıyoruz. Ve sağlam eserlerden araştırma yaparak anlatılmayanları anlatmaya gayret ediyoruz. Bu da dinleyicinin ilgisini çekiyor. Bu sebeple sadece Bursa’da reklamsız 70 civarı programa sunucu olarak davet ediliyoruz. Bir programda, eskiden kapıların üzerine yazılan hayırlı sözlerden bahsettim. Biraz sonra salondaki fotoğrafçı olan kardeşimiz o sözü yazıp bana verir misiniz dedi. Yazdım verdim. Benim için o akşam en büyük mutluluk sebebi oldu bu durum.
Yine bir programda Kur’an-ı Kerim, çocuk eğitimi ve bilinçli müslüman olmak gibi konularda kısa öz anlatımlar yaptım. Programdan sonra salon şefi “benim de oğlumun sünnet düğünü olacak, gelir misiniz” dedi. Ben de gelirim dedim. O da bir şartım var “bu programda anlattıklarınızın aynısını anlatacaksınız” dedi. Bunun gibi daha nice misaller var. Bazen bir kişi için program yapıyorsunuz.

Samet Tosun: Bu mesleği seçmeseydin hangi mesleği yapmak isterdin ?
Yusuf Sena Özdemir: Tabi ki insan için en güzeli kabiliyeti olan mesleği seçmesi ve o meslekte çıraklık yapması sonra istikrarlı ve mahir olmasıdır. Şu mesleği yapsaydım demekle vakit geçirmemesidir. Böyle olursa toplumda, mesleklerde ilerleme olur. Allahu Teala bana konuşma ve biraz da yazma yeteneği vermiş. Bir de ilme, alime, kitaba karşı merak vermiş. Bu sebeple sunuculuk yapmasam kitapçılık yapardım

Samet Tosun: Elinde bir imkan olsaydı dünyaya nasıl bir mesaj vermek isterdinin ?
Yusuf Sena Özdemir: “İnsanı, hayvanı, bitkiyi ve cansız varlıkları menfaatsiz sevelim ve onlara merhamet edelim” derdim. Bugün insanlar insana, hayvana, bitkiye ve cansız varlıklara değer vermeyi unuttu. Değer vermedikçe de değerini kaybediyor insan… Bir de büyüklerin şu sözünü söylerdim “Hayat her şeyi tecrübe edip yaşayacak kadar uzun değil. Tecrübe etmiş kişilerin tecrübesinden istifade et” Neden böyle bir mesaj derseniz? Çünkü insanlar çok para kazanma hırsıyla ve ben bilirim , ben yaparım, benim nasihate ihtiyacım yok düşüncesiyle az olan ömrünü çok hızlı tüketiyor. Oysa tecrübe ve nasihatleri kendinize klavuz yaparsanız az ömrünüz adeta çok olur, zaman kıymetlenir.

Samet Tosun: Kitaplarla aran nasıl? En son hangi kitabı okudun ?
Yusuf Sena Özdemir: Kitaplara sormak lazım 🙂 Bazı kitapların bizimle arası iyi bazısının iyi değil. Biz hep okuduğumuzu aramızın iyi olduğunu sanıyoruz. Bir kitabı bir kere okumuş isek onunla aramız iyi değil demektir. Bazı büyükler bir kitabı en az üç kere okumadan okudum saymazlarmış. Bu sebeple bir kere okuduğumuz kitabı biraz beğenmemiş oluyoruz. O zaman aramız her kitapla iyi olmuyor demektir. Veya her kitabın bizimle arası iyi olmuyor. Bir de okuduğumuz ile amel ediyorsak aramız iyidir. En son daha önce de okuduğum İmam Gazâlî’nin (rah.) ‘Hakikate Giden Yol (el-Münkiz Mine’d-Dalâl)’ kitabını ve Jules Verne’ye ait olan ‘Seksen Günde Dünya Gezisi’ kitabını okudum. Şu sıralar rahmetli Ahmed Davudoğlu’nun ‘İslâmı Tâmir Dâvasında Din Tahripçileri’ kitabını okuyorum. Büyükler ilim amel içindir demişler. İnşallah okuduğumuzu amel etme niyetiyle okur ve amel ederiz.

Samet Tosun: Kahvenin günlük hayatındaki yeri hakkında ne söylemek istersin ?
Yusuf Sena Özdemir: Günde en fazla bir defa tercihimdir. Sürekli kahve içeyim diye bir isteğim olmuyor. Ama muhabbetli dost meclislerinde aranıyor…

Samet Tosun: Ve son olarak DS Kültür Sanat okurları için neler söylemek istersinin ?
Yusuf Sena Özdemir: Allahu Teala Süleyman (a.s)’ı mal ve ilim konusunda serbest bırakmış. O da ilmi tercih etmiş. Rabbimiz o zaman hem ilim hem mal vermiş. Bu sebeple son nefese kadar ilmi tercih etmelerini arzu ederim. İlmin de sadece faydalı olanını tabi ki. Alemlerin sultanı (s.a.v)Rabbimize ilim ver diye değil “ilmin hayırlı olanını ver” diye dua etti. Ancak ilim tek başına gariptir. Amel ve ihlas gerekir. İlmi baş tacı yapanın hiçbir zaman sırtı yere gelmez. Bugün bazıları okuduğu faydalı bir kitapta anlamadığı bir kaç kelimeye rastlasa o kitabı okumayı bırakıyor. Oysa Hz. Ali (radıyallahu anh) bir harf için köleliği göze almış. Bu sebeple bazen zor da olsa okumayı göze almalıyız…

Samet Tosun: Tekrardan çok teşekkür ederim, bizleri kırmayarak nazik davetimizi kabul ettiğiniz için.
Yusuf Sena Özdemir: İnşallah daha güzel yerlerde tekrardan görüşmek dileğiyle ile hoşçakalın.
İlginiz için ben teşekkür ederim. Hayırla kalın.

 

Samet Tosun

samettsn@yahoo.com

Powered by WordPress & Theme by Anders Norén