Etiket: yayınevi

Yayıncılığın rotaları üzerine bir karşılaştırma!

Kişisel yayıncılık, özellikle Amerika’da çok yaygın ve kullanışlı bir sistem olmakla birlikte Türkiye’de son yıllarda öne çıkmaya başlayan bir kavram. Özellikle yazarlar için pek çok avantajı bulunan kişisel yayıncılığı anlatmadan önce klasik yayınevi mantığından kısaca söz edelim. Klasik yayınevleri, yayımlayacakları kitapları seçerken her geçen gün daha da titiz davranıp pek çok kıymetli eseri elemek zorunda kalıyorlar. Bunda yayınevinin politikası, ekonomik şartlar, değişen okur profili veya ticari kaygılar etkili olabiliyor.




Sonuç olarak; pek çok yazarın veya yazar adayının dosyaları geri çevriliyor ve yoğunluk nedeniyle de kimileri incelenmeye bile alınamıyor. Yayımlanmak için değerlendirilen eserler ise editöre gittikten sonra yazarın eser üzerinde bir şey değiştirmesi, ekleme veya çıkarma yapması çok zorlaşıyor. Hepsi olmasa da bazı yayınevlerinde editöre ulaşmak neredeyse olanaksızken yazarın değişim istememe hakkı da gözetilmeyebiliyor. Klasik yayımcılığın olumlu yanlarının başında ise daha çok okura ulaşabilme olanağı geliyor.

Kişisel Yayıncılığın Farkları

Kişisel yayıncılık, kısaca; yazarın, eserinin tüm süreçlerini kendisinin takip ederek kitabını yayımlattığı sistem şeklinde tanımlanabilir. Yazar, eserini istediği aşamada takip edebilir ve fikirleri varsa katkıda bulunabilir. Örneğin; kitabının tüm editörlük, redaktörlük, son okuma süreçlerine dâhil olabilir. Yazardan Direkt Yayınevi bünyesinde yazarlar; kitaplarının tüm editörlük, redaktörlük, son okuma süreçlerine dâhil olabilir ve kararları yazar danışmanıyla birlikte verirler. Kitabının biçimsel özellikleri üzerine orijinal bir fikri varsa tasarımcı ile fikir alışverişinde bulunabilir. Kaç adet basılacağını ve satış mecralarını kendisi belirleyebilir. Buradaki serbestlik, kimi zaman insanların aklını karıştırabiliyor ve “Her kitap yayımlanır mı?” sorusunu akla getirebiliyor çünkü kişisel yayıncılık hizmeti sunan her yayınevi, bir yayın politikası gözetmek zorunda değil.




Bu noktada önemli bir faktör olarak da editör devreye giriyor. Yazardan Direkt Yayınevi, kişisel yayıncılık kavramının önünü perdelemeden kitap basım sürecinde yazarın yanında yer alıyor ve gerek editörlük gerek tasarım gerekse de satış aşamalarında yazarı yalnız bırakmıyor. Yayınevinin yazar danışmanı Bihter Şahin de bu ayrıntıya dikkat çekiyor: “Bu noktada klasik yayınevleri daha güvenli görünebilir; ancak yazarı, basım sürecinin hiçbir aşamasında yalnız bırakmayarak kişisel yayıncılık yapan yayınevlerinin de olması çok önemli bir nokta.”

Klasik yayınevi ile kişisel yayıncılık arasındaki en önemli farklardan biri de telif hakkı. Günümüzde yayınevlerinin ödediği telifler maalesef yaklaşık %5 oranında olup satışa bağlı ödeme yapıldığından yazar, kendi eserinden neredeyse hiç maddi gelir elde edemiyor. Kişisel yayıncılıkta ise durum yazarın lehine bir seyir gösteriyor. Telif oranı ciddi oranda yüksek olup satış miktarı üzerinden elde edilen kâr oldukça artmakta. Kısacası; yazar, emek vererek yazdığı eserini hem yayımlatmış oluyor hem de maddi kazanç sağlıyor.

Kitap kapağının püf noktaları!

İngilizcede çok yaygın şekilde kullanılan bir deyim vardır: “Don’t judge a book by its cover.” Kabaca çevirisi “kitabı kapağına göre yargılama” olan deyim mecazen kullanılıp sadece görünüşe aldanarak değerlendirme yapmamayı öğütler. Burada mecaz anlamı dışında birebir anlamının da önemli olduğunu düşünüyorum. Neden kitap kapağı üzerinden böyle bir deyim oluşturulmuş olabilir?




Okurların çok iyi bildiği gibi her türlü kitap, içerisinde ayrı bir dünya barındırır. Sadece kâğıt ve kelimelerden oluşmaz elimizdeki nesne; kişiler, mekânlar, zamanlar, hatta renkler ve kokularla tamamen kendine has bir dünyadır okura sunulan. Peki, bu sunuşta kapak ve sayfa tasarımı ne kadar önemli? Elbette deyimdeki gibi kitabı kapağına göre yargılamamak gerek ancak her şeyde olduğu gibi kitaplarda da ilk izlenimin kapak tasarımından geçtiği de bir gerçek. Çoğumuz, hakkında bir şey bilmediğimiz bir kitabı raflardan elimize aldığımızda önce kapağındaki tasarıma odaklanırız. Kullanılan renkler, şekil veya desenler, parlaklık, kabartmalar gibi pek çok unsur üzerinden ilk izlenim ediniriz. Daha sonra sayfalarını şöyle hızlıca bir tarayıp yazıda kullanılan fontu, sayfa rengini, yazı boyutunu vb. inceleriz. Bu, bizim o kitapla kurduğumuz ilk iletişimdir. Tıpkı yeni bir insanla tanışmak gibi: Ya hemen ısınıp iletişimi devam ettiririz ya da bir yargıda bulunup iletişimi hemen orada bitiririz. Okur ile eser arasında sağlam bir ilişkinin temellerinin atılması için kapak tasarımı çok önemlidir.

Tasarım ile İçeriğin Uyumu

Kitaplardaki tasarımın bir diğer önemli yanı da içeriği ne kadar yansıtabildiğidir. Örneğin fantastik türe ait bir romanın kapağında tarihsel bir figürün yer alması beklenmez. Veya aşk şiirlerinin toplandığı bir eserde antik kent fotoğrafının olması yersiz olacaktır. Kitabın kapağı, içerideki dünyadan süzülmüş bir öz gibidir ve sanatlar arası aktarımın da en önemli duraklarından biridir. Yazınsal ürünün, görsel ürünle buluştuğu noktadır. Kapak konusundaki beğeniler belli zevklere hitap edecektir elbette. Örneğin kimi okurlar görsel açıdan çok yoğun kapaklardan hoşlanırken kimi okurlar kapakta hiç görsel bulunmamasını beğeniyor olabilir. Hangi zevke hitap ederse etsin; kitap ile kapağı arasındaki bağın güçlü kurulması gerekir ve kapağı hiç resim eklenmemiş olsa bile eserin ve yazarın isminin yazıldığı font bile bir tasarımın ürünüdür ve belli bir amaçla yapılmıştır.




Bir kitabın tasarımının, içeriği kadar önemli olduğunu vurgulayan Yazardan Direkt Yayınevi Genel Koordinatörü Çağla Miniç, konu hakkında şunları söylüyor: “Gerek kapak gerekse sayfa tasarımı konusunda çok dikkatli yaklaşmanın önemli olduğunu düşünüyoruz ve bu noktada yazar yalnız bırakılmamalı. Onun tercihlerine önem verilip tasarımcı ve çizerler ile iletişimi sağlanmalı.”

Powered by WordPress & Theme by Anders Norén