Kategori: Röportaj Page 1 of 9

Yaz. Ali Çiğdem: ”Bu şeytani odak insanoğlunun kodlarını ve onu nasıl kontrol edileceğini çok iyi biliyor”

Röportaj: Abdussamed Tosun
dskultursanat@yahoo.com

Kaleme aldığı kitaplarla büyük ilgi gören ve sosyal medya paylaşımları ile de dikkat çeken Yazar Ali Çiğdem ile Küresel dünyayı ve 100 yıla yakın bir zamandır yapılmak istenen ve bir türlü yapılamayan küresel hedef ve planları konuştuk. Röportajın tamamını aşağıdan okuyabilirsiniz..

 

Abdussamed Tosun: Küreselciler olarak tabir ettiğimiz insanların dünyanın iyiliği adı altında insanlığı içinden çıkılmaz bir güne doğru sürüklemesi hakkında neler söylemek istersiniz? kim bu küreselciler ve amaçları nedir?

Ali Çiğdem: Küreselci kavramı her ne kadar yeni gibi olsa da bu söylem aslında binlerce yıl öncesine on binlerce yıl öncesine dayanır. Küreselci diye tabir edilen grupların yapmak istedikleri aslında binlerce yıl önce yapılmış ve dünyayı defalarca felakete götürmüş olan şeytani odakların günümüz temsilcilerinden başka bir şey değildir. Bugün dünyanın birçok kıtasından bize anlatılan tarihe göre bir biriyle iletişim kurması imkansız olan coğrafyalarda tek elden çıkmış inanç sistemleri ve mimari yapılar o dönemde kurulan küresel şeytani imparatorlukların kalıntısından başka bir şey değil. İşte bu sistemi yani şeytani küresel sistemi tekrar kurmak istiyorlar. Unutmayın Nemrud bir bakıma zamanının küreselcisiydi gerek kurduğu sistemle gerek güttüğü amaçlarla zira Nemrud zamanın ilk isyankara manasına gelir bu tanım bile bize aslında olup biten ve olcakları özetliyor: Küreselcilerin ve atalarının amacı İlahi sisteme isyan etmek ve onunla savaşmak zira efendileri Azazil bunu yapmak üzere ahdetmiş. Bu bir inanç meselesi yani.




Abdussamed Tosun: Komplo teorisi denilen kovid, aşılama ya da insanlara çip takma vb. her şey bir bir gerçekleşmeye devam ediyor. Bu konu hakkındaki fikirlerinizi bizimle paylaşır mısınız? kimse bu olanlara dur demeyecek mi?

Ali Çiğdem: Çip konusuna Dijitalleşme ve Deccal yazı dizisinde uzunca değinmiştim bu işin sonu öyle veya böyle çipleşmeye ve tam dijitalleşmeye varacak zira amaçladıkları şey Tam Kontrol! Neden mi? Çünkü daha önce kurdukları sistemler isyanlarla yıkıldı zira insanın fıtratı öyle veya böyle hakikati bulur çünkü insanın yaratılışında Allah’a kulluk ve ondan başkasına boyun eğmemek var. Unutmayın Biz ondan geldik ona gideceğiz insan sürgündedir acak ona kavuşunca vuslatı son bulacaktır. Bu ibli uşakları da bunu bildikleri ve geçmişten ders çıkardıkları için bu defa mekanik teknoloji üzerinden değil dijital teknoloji üzerinden ilerliyorlar. Lakin plan yapanların en hayırlısı Allah’tır ayeti kerimde buyurulduğu gibi onlar istedikleri uğraşıp “Doktor Moreau”nun adasını kurmaya çalışsınlar takdiri Hüda kuvvei pazu ile dönmez, bir lema ki üflemekle sönmez. Allah nurunu tamamlayacak ve Deccal ile takipçileri günün sonunda zelil bir şekilde cehennemi boylayacaktır.

Abdussamed Tosun: Bill Gates’in desteklediği 2030’a kadar et tüketiminin sıfırlanması hakkında neler düşünüyorsunuz? Et fiyatlarının artması ve insanların artık daha az et tüketmesi bununla ilgili olabilir mi?

Ali Çiğdem: Daha önce sistemlerini ilan edecekleri tarih 2012 idi ancak bu tutmadı ve tarihi 2023 yaptılar lakin bu da tutmadı ve şimdi de bunu 2030 a çektiler. Ne yaparlarsa yapsınlar başaramayacaklar. Bunca afyona bunca hissizleştirmeye rağmen dünya halkları Gazze için ayağa kalktığında, Fransada çiftçiler Pariste sokağa çıktığında bu işin öyle kolay olmayacağını gördüler. Her defasında yeni bir yol deniyorlar ve deneyecekler. Kırmızı et insanlığın kırmızı çizgisidir zira kırmızı et deyip geçmeyin “Testesteron hormonu ve insanlığın geleceği” isimli makalemde konuya değinmiştim. Olay biraz da bu minvalde bakmak lazım.

Abdussamed Tosun: Yapay et, yapay anne sütü ve yapay gıda arzı üzerinde çalışmalar yapan küreselciler’in amacı kendilerine itaat eden bir dünya nüfusu elde etmek mi?

Ali Çiğdem: Bu şeytani odak insanoğlunun kodlarını ve onu nasıl kontrol edileceğini çok iyi biliyor zira kadim bir akıl hocaları var bundan dolayı insanın iradesini ve davranışlarını kontrol etmeninin nerden geçtiğin de biliyorlar. Bunlar ruhsal, fizyolojik ve toplumsal faktörlerdir. Bu üç faktör birbiriyle yakından ilişkili bir insanın kişiliği karakterini değiştirmek istiyorsanız önce onun yediklerini içtiklerini değiştirmelisiniz ardından izlediklerini, giydiklerini, okuduklarını yani sosyal yaşantısını… zaten bunlara müdahale ettiğinizde psikolojisini de etkilemiş olursunuz. Birey değişince toplum da zamanla dönüştürülmüş oluyor. Yapay et ve yapay gıdalar insanlığın boynuna geçirilecek esaret prangalarından başka bir şey değildir.




Abdussamed Tosun: Dünya nüfusunun azaltılması ile ilgili Bill Gates’in ifadeleri olduğu kadar birçok filme de konu olmuştur. Dünya nüfusunu azaltmak için her gün farklı projeler üretmeye çalışan insanlar hedeflerine ulaşabilir mi?

Ali Çiğdem: Öncelikle insan nüfusunu azaltma hedefi onlar için uzak bir hedef zira hala mevcut iktisadi ekosistem insan nüfusuna bağlı. İnsan nüfusu olmadan onlar da olamaz. Lakin bu işin kırılma noktası makinelerin yükselişinde yapay zeka ve robotik teknoloji de ciddi bir kırılma ya da onların tabiri ile yeni bir Rönesans olursa işte o zaman iş işten geçmiş olacak.

Abdussamed Tosun: 1940’lar ile 70’ler arasında ortaya çıkan Yeşil devrim nedir? söylenen bu ifadelerin gerçek dışı olduğunu biliyoruz ama okuyucuların daha bilinçli hareket edebilmesi amacı ile bizlere anlatabilir misiniz?

Ali Çiğdem: Yeşil devrim, soğuk savaş yalan rüzgarı gibi bir algı çalışmasından başka bir şey değildir. İktisat biliminde bir şeyi satabilmen için öncelikle onun talep edilmesini yani onu gereksinim haline getirmen lazım. Birileri hasta olmalı ki ilaç satıp para kazanabilesiniz. Bize yeşil enerji diye dayatılan elektrik enerjisi nerden geliyor ve nasıl üretiliyor? Sıfır karbon diye bir saçmalık ortaya attılar mesela! Karbonunu kendisi doğal ekosistemin bir parçasıyken bunu ortaya atmalarının sebebi hayvanları ve ağaçları karbon kaynağı olarak gösterip onları yok etmek istedikleri için. Olup biteni sorgulamayan kitleler olduğu müddetçe bunu yapabilirler ama birileri çıkıp da bize yutturmak istedikleri yalanları yüzlerine vurdukça halklar uyandıkça kuyruklarını kıstırıp gerisin gire kaçacaklardır.




Zaten Bill Gates denen zevatın kendisi de ağaçların yok edilmesi gerektiğini itiraf etti zaten sabah akşam ineklere kan kusuyorlar ; ) Hatta geçenlerde sözüm ona yapılan bilimsel araştırmada insanların nefes alıp vermesi küresel ısınmaya sebep oluyormuş. Ajandalarındaki planlara dair ipuçları veriyor aslında toplumları yavaş yavaş bir şeylere hazırlamanın çalışması bunlar, insan nüfusu azalmazsa, ağaçları yok etmezsek, havanları yok etmezsek gezegenimiz yok olacak! Yıldızlararası filminde işlenen de bu değil miydi? Bir bilgiyi araştırmayı kim ortaya atarsa atsın onu sorgulamadan itimat etmeyin. Dinamit barutunu yani kitlesel ölüm silahının ham maddesini bulan Nobel ailesinin her yıl barış ödülü dağıttığı bir düzenin yalanlarına daha ne kadar inanmaya devam edecek insanlar?

Ahmetli Belediye Başkan Adayı Yalçın Çapanik: ”Ahmetli’nin adını Türkiye ve dünya’ya duyuracağız”

Yeniden Refah Partisi 28. Dönem Manisa milletvekili adayı olan ve şuan Ahmetli Belediye Başkanı adayı olarak seçim çalışmalarına devam eden Yalçın Çapanik ile güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Ahmetli ile ilgili düşünceleri ve projelerinden bahseden Çapanik, ”Ahmetli’yi Salihli ve Turgutlu arasına sıkışmaktan kurtaracağız” dedi. Ahmetli Belediye Başkan Adayı Yalçın Çapanik ile adaylık süreci, yerel seçimler, kentin sorunları gibi konularda keyifli bir sohbet yaptık. Röportajın tamamını aşağıdan okuyabilirsiniz.




Abdussamed Tosun: Merhabalar Yalçın Bey, bizler sizi yazılı ve görsel basından tanıyoruz ama tanımayanlar için bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Yalçın Çapanik kimdir?
Yalçın Çapanik: Kısaca şöyle özetleyebiliriz, 20 yıllık çalışma hayatının büyük bir çoğunluğunu iş ve sosyal güvenlik hukuku üzerine danışmanlık faaliyetleri üzerine geçirdim. Uzmanlık alanım ile ilgili birçok medya kanalında programlara katıldım. Mevcut işim dışında izmir bilirkişilik bölge kuruluşuna kayıtlı konkordato komiserliği yapıyorum. Evli ve 2 çocuk babasıyım.

Abdussamed Tosun: ilk olarak siyasete nasıl girdiniz ve bu yoldaki temel amacınız nedir, bizlere anlatır mısınız?
Yalçın Çapanik: Gerçek tabirle örgütte alınacak kararlara ve yapılacak eylemlere yön vermek amacıyla konulmuş ilkeler olarak bizler siyaseti öğrendik. Ama gerçekle bize öğretilenler arasında farklılık olduğunu gördüm. Bu doğrultuda siyasete Yeniden Refah Partisinin kuruluşu ile başladım. Amacım mensubu olduğum partinin genel amacı ile uyumlu olması beni bu ortak noktaya getirdi diyebilirim yani önce ahlak ve maneviyat kavramlarını önderlik etmesi ayrıca siyasete bir nezaket gelmesi gerektiğini düşündüğüm için buradayım.

Abdussamed Tosun: 31 mart yerel seçimlerine doğru hızla yaklaşırken, adaylık sürecinde halk ile birebir buluşarak, gece gündüz sahadasınız. Peki bu süreci birde sizden dinleyelim?
Yalçın Çapanik: Evet seçimlere çok az bir süre kaldı. Seçim kampanyamızı yürüten ekibimizle birlikte sokak sokak ve yollarda davamızı dilimizin döndüğünce aktarmaya çalışıyoruz. İçerisinde bulunduğumuz ekonomik durumlardan dolayı gösterişten uzak, halkımızla iç içe bir seçim süreci izledik. Misafir olduğumuz evlerde hem sorunları dinledik hemde sorunlarına çözüm üretmeye çalıştık, bizleri evlerinde ağırlayan tüm hemşehrilerime teşekkür ederim. Ahmetli ilçemize yapacağımız hizmetleri, dürüst, ahlaklı ve liyakatlı kadrolarımızla Ahmetlimize kazandıracaklarımızdan ve Ahmetli’nin adını tüm Türkiye’ye duyuracağımızdan bahsediyoruz. Elbette bunun bir neticesi olarak halktan gelen geri dönüşler de her daim olumlu ve heyecan verici nitelikte oluyor.




Abdussamed Tosun: Dr. Fatih Erbakan, açıklamasında 94 ruhu ile sahalara çıkıldığını ifade etmişti, peki Yeniden Refah Belediyeciliği ile Ahmetli’de neler değişecek?
Yalçın Çapanik: Genel Başkanımız tüm teşkilatlar için 94 ruhu ile sahalara çıkıldığını ifade etmişti. Rahmetli Necmettin Erbakan hocamızın bize öğrettiği anlayış ve tevazu ile sahada ve meydanlardayız. Bu anlayış çerçevesinde halkla iç içe olarak her daim halkın çıkarlarını koruyan, tahrip eden değil sürekli çözüm üretebilme odaklı bir yönetim anlayışı ile hareket ediyoruz. 94 ruhu ile başlayan süreçte bu ülkeye yapılanlar ve ülkeye kazandırılanlar bellidir. Yine aynı ruh ile Ahmetli ilçemiz için yaklaşık 20’ye yakın proje hazırladık. Bu projelerin başında organik gübre ve geri dönüşüm tesisi ile maddi anlamda kazanımlar sağlayacağız yani var olan bir kaynağı değil de olmayan yeni kaynaklar oluşturarak Ahmetli ilçemize daha fazla hizmet edebilmeyi hedefliyoruz.

Abdussamed Tosun: Ahmetli için hazırladığınız projelerden bizlere bahseder misiniz? İstihdam, sosyal, kültürel ve sanatsal olarak Ahmetli halkını neler bekliyor?
Yalçın Çapanik: Ahmetli, Ege’nin yükselen değeridir. Lakin bugüne kadar gelen yönetimler tarafından kıymeti bilinmediği için Salihli ve Turgutlu arasına sıkışmış ve sürekli göç veren bir ilçe olarak bugüne kadar gelmiş durumdadır. Konum olarak İzmir, Ankara yolu üzerinde bulunmasına rağmen gerekli yatırımlar ilçeye yapılmamış. Halkın talepleri doğrultusunda öncelikle tarımsal faaliyetleri yeniden canlandırabilmek için tesisler kuracağız ve bu kuracağımız tesislerde istihdam oluşturmayı planlıyoruz.

Tarım ve istihdam için yapacaklarımız arasında:

Çiftçilerimizi yeniden ayağa kaldırmak için, öncelikli olarak Organik gübre tesisi ve solucan gübresi tesisi kurmayı planlıyoruz. Bu tesis ile birlikte çiftçilerimize ücretsiz olarak gübre desteği vereceğiz. Akabinde kadınları istihdam edebileceğimiz Ahmetli organik şirketini hayata geçireceğiz. Bu şirket ile birlikte çiftçilerimizin ürünlerini Türkiye ve dünya pazarına açacağız.

Cambazlı mahallemizde hem istihdama hemde tarımı destekleme amaçlı jeotermal enerji ile teknolojik sera projesini hayata geçirmeyi planlıyoruz. Yine Ahmetli de yaş sebze ve meyve üretici halini açarak üreticimizin her daim yanında olmaya devam ediyoruz.

Ahmetlimizde genel manada giderilmesi gereken problemler arasında:

Yine birçok mahallemizde ve sokağımızda doğalgaz yok, yine bu sorunuda en kısa sürede çözüme ulaştıracağız. Doğalgazsız ev kalmayacak. Şehrimizin muhtelif yerlerinde umumi wc’leri, hamam, üst geçit, Cambazlı mahallemizin yıllardır çözüme ulaştırılamayan yol problemi, Dereköy’de yenilenmesi gereken köprü gibi gündelik hayatı kolaylaştıracak çalışmaları kısa sürede çözüme ulaştırarak halkımızın hizmetine sunacağız.

Temizlik birimimiz ile koordineli bir şekilde Ahmetli ve çevresinde bulunan ve görüntü kirliliğine sebep olan tüm çöpleri ve atıkları temizleyerek, belli aralıklarla tüm çöp konteynerlerini dezenfekte ederek halkımızın sağlığını kimsenin tehlikeye atmasına müsade etmeyeceğiz. Bir diğer yapacağımız şey ise şuan hali hazırda bulunan pazar yerini yeniden yenilemek olacak. Pazarcı esnafımızın ihtiyaçlarını tam anlamı ile karşılayabilecekleri ve halkımızın daha rahat alışveriş yapabileceği modern bir pazar yerine dönüştüreceğiz. Buna istinaden ikinci bir pazar yerini ise Barbaros mahallemize kazandıracağız.

Ahmetli’de sosyal hayata yapacağız katkılar arasında:

Ahmetli kültür sanat merkezi, Sosyal tesisler, Kafe ve Restoran, Alışveriş ve yaşam merkezi, Otel, Açık ve kapalı düğün salonu, taziye evi, kreş ve gündüz bakım evi, Yaşlı bakım evi, her mahalleye daha modern çok amaçlı salonları açarak halkımızın daha sosyal bir şekilde hayattan lezzet almasını sağlayacağız.

Sokak hayvanları ve rehabilitasyon merkezi

Sokakta yaşayan can dostlarımız ve sizlerin daha güvende olması için Sokak hayvanları rehabilitasyon merkezi açacağız. Şehrimize inşaa edeceğimiz barınak ve rehabilitasyon merkezi ile sokak hayvanlarına doğal yaşam alanı sağlayıp barınma ve tedavi imkanı sunacağız. Bu merkez içerisinde ise, kedi ve köpek evleri, tedavi ve bakım merkezi, idari bina ve sosyal tesis ve gezi alanları yer alacak.

Öğrencilerimizi ve genç arkadaşlarımız içinde, kendilerini geliştirebilecekleri Dijital atölyeler kuracağız. Akabinde ücretsiz kurs, eğitim ve seminerler vererek hayatlarına dokunmayı hedefliyoruz. Sosyal hayat ve turizm noktasında ise Dereköy’de bulunan alanı panoramik mesire alanına çevirerek hem Manisa’mıza kazandırıyoruz. Bununla birlikte hem Ahmetli hemde çevre ilçelerden insanları cezbedecek bir alan haline getirerek misafirlerimizi şehir hayatından günü birlikte olsa uzaklaştırmayı hedefliyoruz. Yine Ahmetli’ye bir seyir tepesi projemiz var, bu proje kapsamında şehri yukarıdan gören bir noktaya güzel bir tesis kurmayı amaçlıyoruz. Bir başka proje ise Osmanlı döneminden kalma tarihi Bahçecik camiini yeniden aslına uygun bir şekilde restore ederek, turizme kazandıracağız.




Festival ve etkinlik olarak ise şuan planladığımız 3 adet etkinliğimiz var. Bunlardan ilki Uluslararası Hafsa Sultan Kültür Sanat Festivali olacak. Buda şehrimizi hem Türkiye’nin hemde dünyanın tanımasına vesile olacak. ikincisi, Bağ bozumu şenlikleri olacak. Hasat sonrası çiftçilerimiz ile bütün yılın yorgunluğunu hep birlikte atacağız. üçüncüsü ise uzun yıllardır yapılmayan, Geleneksel gencer yağlı güreşleri olacak. Kırkpınar’da er meydanına çıkmış pehlivanlarımızın katılımı ile güzel bir etkinliği daha şehrimize kazandıracağız. Buna ilave olarak Alahıdır’da düzenlenen Geleneksel Cirit oyunları ve Gökkaya’da düzenlenen deve güreşlerine destek olacağız. Geçmişte yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatı olacaktır. Ahmetli kısa sürede tüm Türkiye’de tanınan bir yer haline gelecek.

Abdussamed Tosun: Ahmetli’nin tarihi ve kültürel bir mirası olan Bahçecik Camii ile ilgili yapacağınız proje’den biraz bahseder misiniz?
Yalçın Çapanik: Bugüne kadar yapılmayan birçok şeyi Milli görüş belediyeciliği ile şehrimize yapacağız. Atıl ve bakımsız bir şekilde bırakılan camimizi yerinde inceledik ve projesini hazırladık. Tarihi Bahçecik camii’ni yeniden aslına uygun bir şekilde restore ederek, hemşehrilerimizin ve dışarıdan gelecek misafirlerimizin ziyaretine açarak turizme kazandıracağız.

Abdussamed Tosun: Yalçın bey, sporla aranız nasıl, Ahmetli Belediyespor’u takip ediyor musunuz? Ahmetli’de spor faaliyetlerinin gelişmesi için neler yapmayı planlıyorsunuz?
Yalçın Çapanik: Evet, spor’u seven biri olarak, Ahmetli Belediye spor’u uzun zamandır takip ediyorum. Kısa süre önce bölgesel amatör lige yükselme başarısı göstermiş ve bizleri 3. lige çıkma yolunda çok heyecanlandırmıştı ama malesef olmadı. inşallah bizim dönemimizde hem A takıma hemde alt yapıya yapacağız katkı ve desteklerle Ahmetli Belediye spor’umuzu hakettiği yerlere ulaştıracağız. Mevcut Alahıdır Stadyumumuzu daha organize ve daha uygun bir kompleks haline dönüştürerek Ahmetli’mize ve Manisa’mıza kazandıracağız.




Abdussamed Tosun: Kitap okumayı severmisiniz? Bizlere biraz hayatınızda kitabın öneminden bahseder misiniz?
Yalçın Çapanik: Son zamanlarda biraz aksatmış olsam’da evet kitap okumayı seviyorum. Kitap okumak bana çok şey kattığı gibi okunan her kitap bana farklı hikayelerin kapılarını aralıyor. Son olarak Nizamül Mülk tarafından kaleme alınan Siyasetname adlı eseri okudum. Bu kitaptan çok şey öğrendim lakin şunu dile getirmeliyim ki, siyasetin yeri geldiğinde bir ikna sanatı olduğunu aynı zamanda ise keskin bir kılıç olduğunu ifade edebilirim.

Abdussamed Tosun: Peki Ahmetli’de yaşayan gençlere vereceğiz mesajlar nelerdir?
Yalçın Çapanik: Kitap okusunlar ve özellikler tarihlerini iyi araştırsınlar. Kendilerini ilmi anlamda geliştirerek dil öğrensinler ve asla ümitlerini kaybetmesinler. Gençler bizim herşeyimizdir, güneş her gün yeniden doğmaya devam ediyorsa, Allahın izni ile tüm sıkıntılarımızı hepbir elden bir şekilde hal yoluna koyabiliriz diye düşünüyorum. Dünya üzerinde sahip olduğumuz en büyük mirasımızda şuan da üzerinde bulunduğumuz vatanımız ve yaşadığımız şehir olduğunu akıllarından çıkarmasınlar, bizler bunu hatırlarsak şehrimize ve geleceğimize sahip çıkabiliriz.

Abdussamed Tosun: Bizlere vakit ayırıp, sorularımızı cevapladığınız için teşekkür ederiz.
Yalçın Çapanik: Bu kıymetli ve güzel sohbet için asıl ben teşekkür ederim. 31 Mart 2024 Mahalli İdareler seçimlerimizin şimdiden Belediye Başkanlarımıza, Meclis Üyelerimize, muhtarlarımıza ve azalarımıza hayırlı olmasını aynı zamanda Ahmetli ilçemize değer kazandıracak yeni arkadaşlarımıza da başarılar diliyorum.

Yaz. Ali Çiğdem ”Ben Fatih Sultan Mehmet gibi dünyanın güç ve ilimle yönetileceğine inanırım”

Röportaj: Abdussamed Tosun
dskultursanat@yahoo.com

Kaleme aldığı ”Armageddon – Şeytanın intikamı, Armageddon – Kızıl Karanlık ve Dehşet Döngüsü” ile büyük ses getiren yazar Ali Çiğdem ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Sosyal medya paylaşımları ile de dikkatleri üzerine çeken Ali Çiğdem’e sizlerin merak ettiği herşeyi sizler için biz sorduk. Röportajın tamamını aşağıdan okuyabilirsiniz.

Abdussamed Tosun: Merhabalar, bizler sizi yazılı ve görsel basından ve yazdığınız kitaplardan tanıyoruz ama tanımayanlar için bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Ali Çiğdem kimdir?
Ali Çiğdem: Ali Çiğdem, bu dünyada sürgünde olan ancak okuyarak ve yazarak yolunu ve kim olduğunu bulmaya çalışan, okudukça cehaletini ve acizliğini derinden idrak etmeye çalışan bir fani. Bir yandan öğretmenlik yapmaya alışan bir yandan gücü ve imkanları yettiğince okumaya ve kaleminden mürekkep damlayabildiği mizanda yazmaya çalışan biri.

Abdussamed Tosun: ilk olarak kitap yazmaya nasıl karar verdiniz? Sizi bu konuda etkileyen ya da ben kitap yazmalıyım dedirten şey neydi?
Ali Çiğdem: “Kitap yazmalıyım” düşüncesi kitaplarla hemhal olmaya başladığım lise çağında hasıl oldu. Bilhassa Edebiyat dersinde yüzlerce yıl önce yaşamış zatların eserlerinin ve hayatlarının hala okunuyor ve biliniyor olması beni derinden etkilemişti zira fani bir seyyah olan insanın ruhunun her bir zerresinde baki kalma arzusu vardır. Beni yazar olup ardından eser bırakmaya teşvik eden birinci husus buydu yazarları ve serlerini tanıdıkça bir yazarın milyonlarca insanla adeta konuşup onların zihinlerinde ve duygularında var olması beni etkileyen ikinci husus oldu.




Abdussamed Tosun: Yazdığınız ilk kitabınızdan bahsedelim, nasıl ortaya çıktı biraz hikayesinden bizlere bahseder misiniz? Ve kitabı ilk defa elinize aldığınızda neler hissettiniz?
Ali Çiğdem: İlk kitaplar zorluklar içerdiği gibi güzelliklerle de dolu. Yazar olma hayali kuran herkesin bunun hiç de kolay bir süreç olmadığını yüzlerine kapanan kapılarla, karşılaştıkları engellerle bizzat yaşayarak öğrenebileceği bir şey. Bunu yaşamayıncaya kadar bunun kolay bir süreç olduğu yanılgısı hakim. ilk kitabı yazarken başarısızlıkla sonuçlanan birçok denemem oldu her defasında yolunda gitmeyen bir şeyler vardı, hikaye bir türlü akıp gitmiyordu. Kelimeler, cümleler ve hayal gücü uyumsuz, birbiriyle didişen üç benzemez gibiydi adeta. Ancak bu üç unsur uyum içinde kol kola girdi mi işte o zaman ilhamın kapıları ardına kadar açılıyor sizin için. İlk kitabı yazdığım güne kadar bir türlü başlayamıyordum, kitabı girişi ve kurguyu bir türlü yapamıyordum hani klişe bir söz var ya “önemli olan başlamak” gerçekten de öyleymiş. İlk kitap bana yazarlık kapılarının anahtarını hediye etti diyebilirim. Kitap çıktığında ve onu ilk defa bir eser olarak elime aldığımda içimde müthiş bir tamamlanmışlık duygusu hissettim. Sanırım bu duyguyu parayla veya bir başka şeyle elde edemezsiniz. Benim için paha biçilmez bir duyguydu.

Abdussamed Tosun: Bir yazar olarak, kitap yazmak kolay mı? Yani her isteyene kitap yazabilir mi? Buradan kitap yazmak isteyen yazar adaylarına da hem fikir verelim hem de heyecanlarını paylaşalım.
Ali Çiğdem: Sanırım yazar olmak isteyen herkesin merak ettiği sorular bunlar. Yazar olmak öyle sanıldığı gibi kolay değil öncelikle çokça okumanız ve tefekkür etmeniz lazım. Belki bir cümle için onlarca kitap okumuş olmanız lazım. Heybesi dolu olmayanın çevresine verebileceği bir şey yoktur.




Abdussamed Tosun: Son kitabınızdan bahsedelim, Dehşet Döngüsü nasıl ortaya çıktı? Bizlerle paylaşabileceğiniz bir hikayesi var mıdır?
Ali Çiğdem: “Dehşetin Döngüsü” isimli yeni eserimizde okurları yeni bir macera bekliyor. Polisiye yönünün daha ağır bastığı ancak gerek Anadolu kültürü gerekse Mezopotamya kültüründeki halk korku folk kültüründen bolca istifade ettik. Bu romanın merkezinde bugün köylere gittiğinizde nerdeyse her evde görebileceğiniz bir Anadolu ve Mezopotamya kültürüne ait çok eski yaygın bir eşyaya var, ki bir zamanlar bu kültürel öğemiz şehirlerde de birçok evde süsleme eşyası olarak kullanılıyordu. Eminim özellikle seksenler ve doksanlar döneminin çocuklarının bu unutulmaz eşyaya dair iyi veya ürkütücü hatıraları mutlaka vardır. Çocukluğumuzda yaşadığımız çevreyi teşkil eden uyarıcıların bizim üzerimizdeki tesirleri kişiliğimizi ve tüm hayatımızın seyrini tayin eder, işte bu yüzden merhum Doğan CÜCELOĞLU şöyle der: “ insanın anavatanı çocukluğudur.” Bu eserde insanın zihninin derinliklerindeki korkuyu bu açıdan konuyu ele alarak yakalamaya ve okuru buradan hikayenin içine çekmeye çalıştık.

Abdussamed Tosun: Ali Çiğdem, Türkiye’nin sevilen yazarlarından bir tanesi bu aşirkardır. Peki gündelik hayatınız nasıl geçiyor neler yapıyorsunuz? Ali Çiğdem’in bir gününden bizlere bahseder misiniz?
Ali Çiğdem: Ben Fatih Sultan Mehmet gibi dünyanın güç ve ilimle yönetileceğine inanırım kendisi okumaya ve ilme fazla ağırlık verdikçe çevresindekiler onun bu halinin devlet adamlığını ve komutanlığını yumuşatacağını belirtince kendisi de “okumam kılıcımın keskinliğini artıracak aynı zamanda.” Diye cevap verir. O yüzden ben bir Müslümanın hayatında iki şeyi dengede tutması gerektiğini düşünürüm spor ve kitap ve ilimle hemhal olmayı. Sanırım bu hayatta vaz geçemediğim iki şey var spor ve kitaplar. Günlük hayatım yazmak için araştırma, okuma ve yazacaklarımı kurgulama üçgeninde gidip gelir. Eğer yazmıyorsam bilin ki yeni şeyler yazmak için okuyup kafamda kurguluyorumdur. Her zaman ama her zaman zihnimin bir köşesinde hiç bitmeyen bir kurgu arayışı vardı.

Abdussamed Tosun: Kaleme aldığınız kitaplar ile imza ve söyleşi günleri ile kitapseverlerle buluşuyorsunuz, bu buluşmalar esnasında size gelen tepkiler nasıl ve bunlar arasında yaşadığınız ve farklı olarak tabir edebileceğimiz bir olay yaşadınız mı?
Ali Çiğdem: tabi bir kitap her insanda farklı duygulara, tepkilere yol açar sanırım beni en çok etkileyen kitaplarımla tanışan gençlerin kitap okumayı sevmeleri, okumayı keşfetmeleri ve kitap okumanın internette gezinmekten veya bilgisayar oyunları oynamaktan daha zevkli olduğunu fark etmeleri. Sanırım bir öğretmen ve yazar için bundan daha iyi bir ödül olmaz.

Abdussamed Tosun: Dünya üzerinde yaşamış ve ardında kalıcı izler bırakmış yazarlar var. Peki bunlardan sizin benimsediğiniz ve kendime örnek alıyorum dediğiniz bir isim var mı?
Ali Çiğdem: yazarlık serüvenime ciddi anlamda yön veren ve yelkelerimi şişirip adeta beni harekete geçiren Stephen King’in hakkını teslim etmek lazım. J. C. Grange’ın başarısı da benim için oldukça yol gösterici. Tabi bu liste uzayıp gidebilir ancak Polisiye, gerilim ve korku türü için bunlar benim için önemli yazarlar.

Abdussamed Tosun: Yazar Ali Çiğdem, sosyal medya’da farklı ve dikkat çekici paylaşımlar yapıyor. Peki yaptığınız bu paylaşımlar için belli bir hazırlığınız var mı?
Ali Çiğdem: Paylaşımlar gerçekten ciddi emek istiyor özellikle uzun inceleme araştırma yazıları günler süren hazırlıklar ve saatlerce yazma süreci istiyor lakin bu yazılar, paylaşımlar maalesef hak ettiği karşılığı görmüyor malumunuz insanlar sosyal medyada absürt manasız paylaşımlara daha fazla rağbet ve ilgi gösteriyor. insanlar için hiçbir karşılık beklemeden sadece ama sadece onların ufkunu genişletmek bel ki farkındalığını tetiklemek için yıllarca edindiğinizi bilgi ve birikimlerin yanında günlerce saatlerce emek verip bir şeyler paylaşıyorsunuz ancak insanlar onu beğenme veya paylaşma zahmetinde dahi bulunmuyor. Elbette burada amacınız beğeni almak değil zaten maksat bu olsaydı pek çok kişinin anlamak için kafa yormayacağı zor konular üzerinde yazıp çizmek yerine algoritmaya uygun içerikler hazırlardınız burada maksat içeriğin daha fazla kişiye ulaşmasına vesile olmak. Çoğu zaman bundan dolayı ssoyal medya hesabımı kapatmayı dahi düşündüm aslında bir karar almıştım sessizce köşeme çekilip kitaplarımla yaşamayı ve sadece yazmayı istiyordum ancak işlerin insanlık açısından pek de iyiye gitmediğini, deccal sisteminin barajın setlerini yıkarcasına boşaldığını görünce kendimi bazı şeyleri yapmak zorunda hissettim.




Abdussamed Tosun: Birçok yazarımıza sorduğumuz soruyu size de sormak istiyorum. Yazarların hayal dünyasının normal insanlara göre daha farklı gelişim gösterdiğine inanıyorum. Elinizde bir güç olsaydı neler yapmak ve neleri değiştirmek isterdiniz?
Ali Çiğdem: bir yazarı yazar yapan veya sanatçı yapan zaten herkesin bakamadığı bir ufuktan, pencereden bakabilmesidir ancak bu bir ayrıcalık veya meziyetten öte bir sorumluluktur. Eğer elimde olsaydı teknolojinin şu an evrilmekte olduğu yönünü, seyrini değiştirirdim zira teknolojiyi elinde tutanlar onu insanlığı yok edecek bir noktaya sürüklüyor.

Abdussamed Tosun: Bu serüvenin başına gidelim. Bu yola çıkarken neler yaşadınız? Size bu konuda destek olanlar oldu mu yoksa sürekli negatif insanlarla mı karşılaştınız? Serüvenin başını ve gelişen süreci bizzat sizin ağzınızdan dinlemek isteriz.
Ali Çiğdem: zor bir yola çıktığınızda bunu yapan herkes gibi karşılaşacağınız şey sizden başka kimsenin size ve yapacaklarınıza inanmamasıdır. Size inanan kişi sayısı birkaç kişiyi geçmez geriye kalan herkes olumsuz tavırlarıyla size engel olur ancak ne yaptığını bilen biri için bu engeller onu amacına ulaştıran birer basamak görevi görür.

Radyocu Selda Turgut: ”Çoğu zaman hakettiği halde popülerliği alamayan şarkıları da dinleyicilerle buluşturuyorum”

DS Kültür Sanat röportaj köşemizde bu hafta ağırladığımız isim Radyocu Selda Turgut oldu. Yaptığı radyo programları ile adından sıkça söz ettiren başarılı radyo programcısı Selda Turgut ile radyo ve müziğe dair keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Keyifli okumalar..

Abdussamed Tosun: Selda Turgut’un mikrofonla tanışma hikâyesini bizimle paylaşır mısınız?
Selda Turgut: Radyo ile tanışmam yani yolumun kesişmesi çok eskiye dayanıyor diyebilirim. Geçmişte kısa bir dönem müzik ile alakalı haftasonları top 10 programı sunmuştum. Buda elbette benim için güzel bir tecrübe olmuştu.

Abdussamed Tosun: Senin için radyo nedir? Radyo ile tanışman hayatının dönüm noktalarından biri diyebilir miyiz?
Selda Turgut: Bende radyonun yeri çok başkadır desem yalan olmaz. Benim için radyo tüm benliğim ile yüreğimi kıymetli dinleyicilerimle buluşturan bir paravan olarak atfetsem doğru bir ifade olabilir. Aslında hayatımın dönüm noktasından ziyade bu durumu benim için ikinci kez Yaradanın gel buradan tekrar devam et mesajını aldığım kadersel bir olay olarakta ifade edebilirim.




Abdussamed Tosun: O zaman en başa dönelim, Selda Turgut kimdir? Nasıl bir ailede büyüdü? Bize biraz Selda Turgut’u anlatırmısın?
Selda Turgut: Selda Turgut hayatını doğruluk ve dürüstlük üzerine inşaa etmiş edep çizgisine dikkat eden saygı ve sevgiyi emeği tüm makamlar ve mevkilerin üzerinde tutan insani boyutta herkesin birbirine sevgi aşılaması gerektiğine inanan canlı ve cansız dünyanın tüm varlıklarına katkı sunmayı yaşam felsefesi olarak gören kopya olmayan kendi şahsına münhasır biri.

Abdussamed Tosun: Birazda programlarınızdan bahsedelim. Programlarınız hakkında bizlere bilgi verir misiniz?
Selda Turgut: Aslında ortaya karışık bir proğram yapıyorum.Bazen kendimi bir show proğramında buluyorum doğal döngüsü ile bir bakıyorum dinleyicilerimden gelen bir mesaj yada o anki samimi etkileşimle bir şiirin bir düşüncenin içinde anlatırken buluyorum kendimi.Formatsız bir proğramın şahaneliğinde hep beraber yapıyoruz sevgili dinleyicilerimle.Farkındalık yaratacak proğram konuları söylenmesi zor ama bir şekilde değinilmesi gereken konularda da dobra dobra mikrofonumun ve kalbimin gücünü kullanıyorum.

Abdussamed Tosun: Radyo dışında neler yapıyorsun?
Selda Turgut: Radyo dışında yıllarca halk oyunlarında ekip başı idim. Küçük yaştan itibaren sazlı sözlü bir evin 4.ve tek kız çocuğu olarak şarkı söylemeyi seviyorum.Okuma ve yeni şeyler öğrenme her zaman bende aktif olan bir durum.Amatörce fatoğraf çekmek rehabilite ve huzur veren bir etkinlik.Maçları da denk geldiğimde keyifle izleyen biriyim. Hatta yeri gelirse futbol da oynarız maç da ederiz.:)Doğa ,yürüyüş ;sağlıklı yaşam dengesinde durmaya çalışıyorum.Bu arada üzerine okuduğum istanbul ünv.sosyal hizmetler bölümü de biraz daha farklı alanlarda kendimle ilgili bulunabileceğimin şimdiden sinyallerini veriyor.insana hizmet hakka hizmet.

Abdussamed Tosun: Genellikle hangi müzikleri veya şarkıcıları dinlemeyi tercih edersiniz? Moral kaynağım şu tarz müzik diye söyleyebileceğiniz bir müzik tarzı var mı?
Selda Turgut: Her taz müziğin kaliteki olan şarkılarını hem kendim dnlemeyi hemde dinletmeyi seviyorum. Bazen de köşede kalan ama aslında hakettiği popülerliği alamayan bazı şarkıları da dinleyicilerle buluşturuyorum.Emeğe saygı ve yola devam sloğanı ile .Yani cazz müzikten tutun Tür sanat müziğine ;rock ve etnik müziklere kadar çok büyük bir dinleme durumum var .:)

Abdussamed Tosun: Geçmişten günümüze baktığımızda radyolara ve radyoculara verilen değeri nasıl buluyorsunuz?
Selda Turgut: Çok geçmişe gidersek bilindiği üzere televizyonun ve internetin olmadığı zamanlarda insanlar haberleri radyodan takip ediyordu .Önemli olaylarda herks radyoya kulak kesilirmiş.Radyo halen en etkili iletişim araçlarından biri .Geçirdiğimiz doğal afetlerde de tekrar radyonun iletişim ve haberdar olma gücünü tekrar görmüş.Allah o kara günleri bir daha yaşatmasın dileğim budur tüm insanlık adına .

Tar. Yaz. Serhat Arvas, ”Ahlaki yozlaşma aileleri hedef alıyor”

Yazdığı ”Kılıc Hakkı Ayasofya: “tarihi ve önemi”, Osmanlı’ya atılan iftiralar ve Dijital Isgal Ve Trushümanizm” kitapları ile tanınan Tarihçi yazar Serhat Arvas pandemi, yeni dünya düzeni ve daha birçok konuda merak edilenleri DS Kültür Sanat’tan Abdussamed Tosun’a anlattı.

Abdussamed Tosun: Serhat Arvas, tarih ile nasıl tanıştı? Bunun bir hikayesi varsa anlatır mısınız?
Serhat Arvas: İstanbul doğumluyum ve çocukluğum Fatih semtinde geçti. Çocukken annem elimden tutar bir gün Aziz Mahmud Hüdayi hazretlerine ziyarete, bir gün Rumeli Hisarına, bir gün Topkapı Sarayına, bir gün Gülhane parkına giderdik. O kadar ziyaretlerde bulunduk ve tarihi mekanları o kadar çok gezdik ki çocukken İstanbul’u avucumun içi gibi biliyordum. Her ne hikmetse 25 yaşıma kadar bu şehir beni bırakmadı. Daha sonra mecburiyetten şehir değiştirdik ama doğduğum şehre duyduğum özlem beni kitaplara, şiirlere, özellikle tarih alanına yönlendirdi. Önce çok kitap okudum, daha sonra üniversite bitirdim, ardından kitap çalışmaları, atölyeler…




Abdussamed Tosun: Senin için tarih nedir? Tarih ile tanışman hayatının dönüm noktalarından biri diyebilir miyiz?
Serhat Arvas: Benim için tarih geçmişten ibaret bir harikalar diyarı değildir. Tarih sadece zaferlerden, başarılardan, mutlu huzurlu günlerden ibaret değildir. Acı dolu hadiselerle ve sıkıntılarla dolu bir tarihimiz var. Okuyup rafa geri koyduğumuz kitaplar da bir masal kitabı değil. Öğrencilerime de söylediğim gibi eğer yaşananlardan ibret almıyorsak, ders çıkarmıyorsak ve tarih okuyup bugüne dair bir fikir sahibi olamıyorsak boşuna okuyoruz. Tarih ile tanışmam ilk önce İstanbul’un tarihi dokusundan kaynaklanıyordu, okumalar yapınca çok daha fazlasını öğrendim. Ama insan okudukça cehaletinin farkına varıyor. Bu ilim bir derya gibi, zaman da yetmiyor, ömür de…

Abdussamed Tosun: O zaman en başa dönelim, Serhat Arvas kimdir? Nasıl bir ailede büyüdü? Bize biraz Serhat Arvas’ı anlatır mısın?
Serhat Arvas: Beni annem yetiştirdi, kardeşim yok. Annem çalıştı, beni okuttu, büyüttü. Dediğim gibi hafta sonları bol bol gezerdik. Haftanın diğer günleri çoğunlukla evde olurdum. Çok fazla çizgi roman okurdum, aslında bana okuma alışkanlığı kazandıran da bu çizgi romanlar olmuştu. İnsan üstü güçleri olan Amerikan süper kahramanlarını pek sevmezdim, onun yerine Bonelli ve Ferri’nin Zagor’unu, EsseGesse’nin Teksas’ını okurdum. O kadar çok okudum ki, yaklaşık bir rakam versem kimse bana inanmaz. Bir de daha sonradan ikinci mesleğim olacak olan uzakdoğu dövüş sporları var. Haftanın beş günü antrenmana giderdim. Spor beni birçok açıdan geliştirdi ve kötü alışkanlıklar kazanmadan belli bir yaşa gelmeme vesile oldu.

Abdussamed Tosun: Şehir şehir gezerek konferanslar veriyorsun, peki okuyucunun sana olan ilgisi nasıl, gittiğin yerlerde yaşadığın tuhaf anıların var mı?
Serhat Arvas: Okuyucuların samimiyeti ve desteği beni çok memnun ediyor. Dua edenler oluyor ve bu amacımızın bir kitap satmak olmadığını gösteriyor hepimize. Orada ortak bir duyguda buluşuyoruz. Özellikle anne babalar evlatları için mücadele ediyor ve kitaplarımı çocukları için alıyorlar. Ben de özellikle gençler için elimi taşın altına koydum, hasta da olsam beni çağırdıklarında gidiyor, anlatıyorum. Bazen atölye düzenliyoruz, bazen konferans.
Bir gün konferansımızda kapının önüne bir masa, masanın üstüne de kitaplarımızı koyduk. Tabi başında kimse durmuyor. Kimse yok çünkü, ben büyük bir çantayla kitaplarımı kendi başıma götürmüştüm. Konferans bitiminde bir baktım ki katılımcılardan biri gönüllü görevli olmuş. Güzel bir anı…

Abdussamed Tosun: Bugüne kadar 3 kitap yazdın diye biliyorum bize biraz kitaplarından bahseder misin?
Serhat Arvas: Aslında daha evvelden yazdığım denemeleri ve roman olan bir kitabımı saymazsak şu an 3 kitabım var diyebilirim. Bunlardan ilki “Osmanlı’ya Atılan İftiralar” oryantalist kaynakların tarihimiz üzerinde yaptıkları tahrif ve tahribe karşı bir cevap olarak yazıldı. Çünkü bu konuda epey dertlenmiştim ve yazma ihtiyacı hissettim. İkincisi “Kılıç Hakkı Ayasofya” kitabım piyasada bulunan Ayasofya kitaplarından farklı olarak Ayasofya’nın manevi ve tarihi değeri hakkında bir çalışma oldu. Üçüncü kitabım “Dijital İşgal Ve Transhümanizm” ise gündem ile ve geleceğe dair tasarlanan projelerle alakalı bir kitap. Aslına bakarsanız kitap yazmak ihtiyaçtan, dertten kaynaklanıyor bana göre. Şu masanın başına oturayım da bir kitap daha yazayım düşüncesiyle yazılan kitaplar okuyucuyu cezbetmiyor. Onların duygu ve düşüncelerine hitap etmiyor. Önce dertlenmek gerek diye düşünüyorum.

Abdussamed Tosun: Son kitabın ‘’ Dijital İşgal ve Transhümanizm’’ den bahsedelim birazda, şuan 4. Baskıya girdi peki bu kitapta okuyucuyu çeken ne oldu? Biraz kitaptan bahseder misin?
Serhat Arvas: İmparatorluklar yıkıldıktan sonra sermayeyi elinde tutan bir avuç insan dünyayı tek elden yönetmek istiyor ve yeni/tek bir dünya devleti kurmayı arzu ediyorlar. O dönemin teknolojisi bunu yapmalarına müsaade etmiyor. Köleliğin kaldırılması ile asgari ücretli sınıf ortaya çıkıyor. Buna bir nevi modern kölelik de diyebiliriz. İnsanlar yönetim ile, dünyanın gerçekleri ile ilgilenmeden ömür tüketiyorlar. Ama modern kölelikten dijital köleliğe geçiş arzu edilen tek dünya devletine bir köprü vazifesi yapıyor. Onlar buna inanıyorlar. Şimdi okuyan herkes onlar kim diye soracaktır. Medya, sağlık sektörü, uluslararası örgütler vb. yapılanmaların kurucuları ve fonlayanları. Bugün dünya hükümetlerinin katıldığı zirvelerde; tek dünya, tek aile, tek gelecek, tek sağlık gibi sloganlar yer alıyor. Bunu görüp komplo teorisi adını vermek cehaletten ve tozpembe dünya hayalinden kaynaklanıyor.

Kitabıma olan ilgi insanların yaşam tarzlarının ve ihtiyaçlarının değişmesiyle birlikte ortaya çıktı. Birçok kişi dijital bir hayata geçiş yapmak ve sahte/sanal bir evrene hapsolmak istemiyor. Yüzyüze eğitimi destekliyor, çocukların günde 9-10 saat ekran karşısında vakit geçirmesini istemiyorlar. Doğaya, doğala, doğal gıdalara ulaşmak istiyorlar. Yeni dünya devleti denilen şeytani projeye karşı durmak istiyorlar. Uyanan insanlar var ve artık bu gidişe “dur” demek istiyorlar.




Abdussamed Tosun: Serhat Arvas’ın gözünden Dijital işgal tam olarak nedir? Biraz açıklar mısın?
Serhat Arvas: Benim gözümden dijital işgal sadece internet ve bilişim teknolojileriyle ilgili olan bir mesele değildir. Küresel bir diktatörlük kurmak isteyenlerin insanlığı dijital kölelere çevirme girişimidir. Yüzyüze eğitim yerine uzaktan eğitim, seyahat yerine metaverse üzerinden gezi (Turizm 4.0), insan zekası yerine yapay zeka, doğal gıdalar yerine laboratuvar üretimi yapay gıdalar, birçok meslek dalının ortadan kalkması, nakit para yerine dijital paraya mahkum bırakma, sosyal vatandaşlık puanı ile tahakküm altında tutma, tüm bilgilerin tek bir kimlikte toplanılması ve bir çipin deri altına yerleştirilerek tüm işlemleri o çiple yapmak… Liste uzar gider. Size dijital bir hayat vaat edenler alternatif olarak doğal yaşamı sunmuyorlar. Hepiniz buna uyacaksınız, bizim dediğimizi yapacaksınız diyorlar. Malum yapay(sahte)et ve böcek eti meselesi gündemde. Tüm bu meseleler zincir gibi birbirine bağlı ve tek bir amaca hizmet ediyor.

Abdussamed Tosun: İş dışında gündelik hayatta neler yapıyorsun? Bir günün nasıl geçiyor?
Serhat Arvas: Okuyorum, yazıyorum, anlatıyorum, eğitim veriyorum. Şimdi geçmişe doğru bir bakınca uzun zamanım böyle mücadele ederek geçmiş. Sosyal medya için yazdığım yazılar bazen araçta, bazen yolda, bazen bir bankta ortaya çıkıyor. Az ama öz yazarak oradan da mücadele etmeye çalışıyorum. İki ayrı yeni kitap çalışmam var, onlar günümün büyük bir kısmını kaplıyor.

Abdussamed Tosun: Pandemi adı altında sıvılar, maskeler ve eve kapanmalar gibi birçok olay yaşadık. Sence bu olanlar bir kurgu muydu ? Bu konudan biraz bahsedelim?
Serhat Arvas: Kesilen cezalar şu an iade ediliyor, biz o dönemde genelgeler ile ceza verilmeyeceğini söylemiştik. 8+8 verilen haplar sonradan işe yaramıyormuş diye kaldırıldı. İnsanlara ürün barkodu gibi kod numaraları verdiler, ağızlarına üçer beşer maske takanlar oldu. Sonra pat diye hepsi kaldırıldı. Medya toplumu güzel yönlendiriyor. Kimse geçmişin hesabını sormuyor. Bence bir kurguydu dersem olmaz. Çünkü kurgu olduğunu kendileri ağızlarından yüzlerce, binlerce kez kaçırdılar. Yeni dünya düzenine sert bir giriş yaptık dedi bakan. Bundan sonra eskiye dönüş yok dediler. Yeni normal dediler. Herkes anlamadı tabii, birçoğumuz da unuttu…

Abdussamed Tosun: Korona ile birlikte dünya farklı bir yöne evrilmeye başladı, sence korona yeni dünya düzenine geçisin ilk adımı mıydı?
Serhat Arvas: Yeni normal diye uyduruk bir söz dolanıyordu ortada. Yeni dünya düzenine hoş geldiniz sözüydü bu. Artık biz istediğimiz zaman sokağa çıkacaksınız, biz istediğimiz zaman kolunuzu uzatacaksınız dediler. Bakın şimdi akıllı şehirler konuşuluyor, 15 dakikalık şehirler tasarlanıyor. Demek ki deneme yapmışlar. İnsanlara köpek muamelesi yapan profesörler oldu. Çok az kişi tepki verdi. Bakıyorlar, ölçüyorlar.

Abdussamed Tosun: Bir tarihçi olarak, İstanbul senin için ne ifade ediyor?
Serhat Arvas: İstanbul müjdelenen şehir… Bugün hala sur diplerinde yerleri tespit edilemeyen, bilinmeyen birçok şehit var. O şehitlerin surları aşıp görmek istedikleri, varmak istedikleri yer İstanbul. Biz görüyoruz, yaşıyoruz ama değerini biliyor muyuz acaba? Uyku hali var. İstanbul’un üzerine oynanan oyunları, planları, projeleri göremeyecek kadar ağır bir uyku hali. Maalesef!

Abdussamed Tosun: Ayasofyanın açılışının 3. Yıl dönümünde biraz da ondan bahsedelim istiyorum. Ayasofya, dünya için neden bu kadar önem arz ediyor?
Serhat Arvas: Ayasofya’nın önemini anlatan kitabımı yazarken çok ilginç detaylara rastladım. Maalesef İstanbul gibi Ayasofya’nın da değerini bilmiyoruz. Biz Müslümanlar bu yapıyı bir camii, Ortodoks Hıristiyanlar bir kilise, dinsiz seküler kesim ise bir müze olarak görmek istiyorlar. Müslümanlar hariç herkesi içeride kılınan namaz, okunan ezan ve caminin minareleri rahatsız ediyor. Halbuki içeride mozaikler açık. Bundan da Müslümanların rahatsız olması gerek ama olmuyor. Fatih Sultan Mehmed Han zamanında suretler sıvayla kapatılmıştı. İkinci Abdülhamid Han zamanında da kapalı. 1932 yılına kadar içeride namaz kılmaya engel bir suret söz konusu değil. Ayasofya dünya için çok değerli diyerek dinimizden taviz verirsek yarın bir gün üst katıda Hıristiyanlara açarlar. Olur size dinlerarası diyalog merkezi! Buna müsaade etmemeliyiz.




Abdussamed Tosun: Yeni dünya düzeninde neler var ve insanlığı neler bekliyor?
Serhat Arvas: Öncelikle geçmişe yönelik kültürlerin sıfırlanacağı ve tek tip bir insana dönüştürüleceği adımlar atacaklar. Bunun için kitaba ulaşım git gide zorlaşacak, artan fiyatlar ve baskı ücretlerinin katlanması sebebiyle dijital dönüşüme mecbur bırakacaklar. Enerji gidince bilgiye de ulaşılamayacak.

Yapay Zeka birçok meslek dalını tarihe karıştıracak. Hukuk 4.0 ile avukatların, Sağlık 4.0 ile doktorların, Eğitim 4.0 ile öğretmenlerin, Tarım 4.0 ile tarım işçilerinin ve daha birçok adım ile insana olan ihtiyacın sıfırlanacağı bir döneme giriyoruz. Bunu dayatacaklar. Yoksa ben şahsen bu yapılanlara karşıyım. Niyetlerini ve projelerini bildiğim için karşıyım.

İnternet ortamı Metaverse’e taşınacak. Birçok iş, eğitim, oyun, eğlence, etkinlik, alışveriş, danışma, konferans, gezi Metaverse platformlarında yapılacak. Bunun için insanlar günlerinin yarısını burada geçirmek zorunda kalacaklar. Bu resmen dijital bir diktatörlük! Köleliğin en kötü versiyonu!

Daha çok büyük sıkıntılar mevcut ve maalesef insanları kandırmayı başarıyorlar. Çünkü hepsi sizin için sloganıyla veriliyor. Dışarıda hastalık var, dışarıda tehlike var, dışarıda güvenliğin tehlikede, otur evinde tak gözlüğü, dijital evrende yaşa! Bu resmen şeytani bir düzen!

Abdussamed Tosun: Şuan tüm dünya iklim krizini konuşuyor, sen bu konu hakkında neler söylemek istersin?
Serhat Arvas: 2020 senesinde yaptıkları korku politikasını 2023 senesinde iklim krizi yalanıyla devam ettiriyorlar. Hava sıcaklığı geçen senelerden daha düşük olmasına rağmen haritaları kırmızıya boyuyor, yaktıkları ormanları iklim değişikliğine bağlıyorlar. Kapanmaları bu kez iklim üzerinden planlıyorlar. Küreselcilerin sözcüsü Harari; seyahat kısıtlamasına gitmeliyiz ve havaalanlarını kapatmalıyız çağrısında bulundu. Yani gözümüzün içine baka baka yalan söylüyorlar. Kimse kusura bakmasın ama inananlar yüzünden bizim özgürlüklerimiz de kısıtlanıyor. Umarım bu konuda toplumun geneli gereken tepkiyi verir. Umarım…

Abdussamed Tosun: Çok fazla konuşulmuyor lakin sormak istiyorum. Özellikle son dönemlerde sosyal medyada ahlaki bir yozlaşma söz konusu, bununla ilgili küresel güçler sosyal medya ile neleri hedefliyor?
Serhat Arvas: Ahlaki yozlaşma aileleri hedef alıyor. Az evvel bahsettiğimiz küresel sloganların içinde ne vardı? Tek Aile. İstedikleri bir model var. Bu modelde iki cinsiyet istemiyorlar. Cinsiyete karşı verilen bir savaş var. Bu sebeple lgbt faaliyetlerine milyon dolarlarca fon aktarılıyor. Burada sosyal medya onlar için önemli bir araç çünkü çocuklar dijital bir dünyaya adım attılar artık. Aile mefhumunu, ahlaki değerleri, saygıyı ve edebi yıkmak için sosyal medya bir araç olarak kullanılıyor. Yani bu olanlar doğal bir süreç değil, hiçbir çocuk veya genç kendi başına bozulmuyor, yozlaşmıyor. Büyük sektör bu amaç için yoğun çaba sarf ediyor. Yani onlar bozmak için mücadele ediyor ama biz bu bozulmayı doğalmış gibi görerek “gençlik bozuldu, ahlak, edep kalmadı, ah şu yeni nesil” diyerek kendi kendimize tepki vermiş oluyoruz. Tehlikeyi ve düşmanı ya görmüyoruz, ya da görmek işimize gelmiyor.

Abdussamed Tosun: Bill Gates’in projeleri malum, her ne kadar birileri aklamaya çalışsa da Gates’in düşünce dünyasını nasıl görüyorsun? Her konuşmasında insanlık için vurgusu yapan bu adam sence gerçekten insanlık için mi çalışıyor?
Serhat Arvas: Ben Tanrı’nın işini yapıyorum dedi Gates. Biri de çıkıp sen kimsin, senin ne haddine demedi. Sıvıya yatırım yaptı insanları kobay yaptılar, yapay ete para yatırdı hayvanlarımız ölmeye başladı, sivrisinek üretiyor, iklim hakkında konuşuyor. Bilgisayar yazılımcısı olup olmaması önemli değil, parayı verdiği için düdüğü kendisi çalıyor. Dünya S. Örgütüne fon aktarmış bir adam aynı zamanda onlara talimat vermeyecek mi? Örgütten Gates’e karşı ses çıkaranların işlerine son verdiler.

Bizim toplum olarak yanlış bir bakış açımız var. Biz bilimin ve bilim insanlarının bağımsız çalıştıklarını ve iş adamlarının veya hükümetlerin onlara destek verdiğini düşünüyoruz. Halbuki tam tersi. Parayı verir kitle imha silahları yaptırırlar, genetiği etkileyen biyolojik silahlar yaptırırlar, savaş makinası robotlar yaptırırlar. Biz de bilim, teknoloji diyerek gider hepsini alkışlarız.




Abdussamed Tosun: Elon Musk’ın sessiz sedasız dünyamızı çepeçevre saran ve uzmanlar tarafından radyasyon sızdırdığı ortaya konuldu. Peki bu uydular dünya için bir tehdit mi? Neler söylemek istersin?
Serhat Arvas: Gözümüzün önünde uyduların geçişini görüyoruz. Bize onların uydu olduğu söyleniyor. Sonra ülkemdeki tarım alanları, tahıl ambarları, ormanlar yanıyor. Ben ne bileyim onların uydu olduklarını? Elon Musk küresel düzenin sadık adamlarından biri. Eşi Grimes’in 2020’den evvel çektiği bir klipte Grimes maskeyle dans ediyor, hastalıktan bahsediyor, Sun Tzu’nun kitabını elinde tutarak Çin’e gönderme yapıyor. Ondan sonra da gerçeklerden bahsedene komplo teorisyeni muamelesi yapıyorlar.

Abdussamed Tosun: Son olarak ne söylemek istersiniz? İnsanlara neler tavsiye edersiniz?
Serhat Arvas: Doğaya, doğala, doğal gıdalara, gerçek hayata, özgürlüğümüze, nefesimize sahip çıkalım. Allah’ın yaratmış olduğu güzellikleri ve nimetleri yok ederek yerine sahtelerini/yapaylarını vermelerine müsaade etmeyelim. Çocuklarımızı, neslimizi dijital kölelere dönüştürmelerine izin vermeyelim. Hayatı küçücük evlere sığdırmaya çalışanlara inanmayalım. Bu dünya hepimizi doyuracak kadar büyük, nüfusu düşürmek için yapılan algı oyunlarına kanmayalım. Mücadele edebilmek için üç yol var. Siyasi, toplumsal ve bireysel… Umarım bireysel yoldan toplumsala ulaşırız da insanlık namına ve insanlık uğruna şeytani düzenden hesap sorabiliriz. Son sözüm; korkmayın! Korkarsanız yönlendirirler, korkarsanız emir verirler, korkarsanız köle olursunuz… Korku politikalarına ve ekranlara çıkıp gerek hastalıkla, gerek iklim bahanesiyle sizi korkutmaya çalışan felaket tellallarına inanmayın! En içten muhabbetlerimle…

Diyetisyen Beyza Nur Soyeşik ile sağlıklı beslenme üzerine bir röportaj!

Yazın gelmesiyle birlikte beslenmemize biraz daha önem verdiğimiz bugünlerde “sağlıklı beslenmenin önemi nedir? Doğru diyet nasıl olmalı ve diyette sıklıkla yapılan hatalar hangileri? Ve günlük hayatımızda kontrolsüz şekilde tükettiğimiz ürünlerin bize geri dönüşü nasıl olur?” gibi soruları sizler için uzmanına sorduk.




Röportaj: Abdussamed Tosun
dskultursanat@yahoo.com

Abdussamed Tosun: Beyza Nur, öncelikle senin hikayenle başlamak istiyorum. Nasıl bir ailede büyüdün? Mutfakla, yemekle aran nasıldı? Diyetisyen olmaya nasıl karar verdin? Kısaca bize biraz kendinden bahseder misin?

Beyza Nur Soyeşik: Merhaba ben Diyetisyen Beyza Nur Soyeşik. 23 yaşındayım. 2022 yılında Artvin Çoruh Üniversitesi ‘Beslenme ve Diyetetik’ bölümünden mezun oldum. Diyetisyen olmaya karar verme sürecim 14-15 yaşlarında başladı. Aslında o yaşlar tam olarak doğruyu ve yanlışı ayırt edemediğimiz yaşlar oluyor ve en çok o yaşlarda yeme düzensizliğine rastlıyoruz. Bende o yaşlarda yeme düzensizliği çekiyordum çünkü ideal kilomda olmama rağmen sürekli kilolu olduğuma dair söylemler oluyordu. Ailem yemek yemeyi seven bir aile ve annem çok güzel bir aşçıdır. İç Anadolu Bölgesinde yaşadığımız için yemekler hamur ve et ağırlıklı oluyor. Bu sebeple yemekle aram küçüklüğümde de oldukça iyiydi. Fakat lise çağlarımda kilolusun söylemlerinden ötürü kendimi aç bırakmaya başlamıştım. Bazen günlerce yemediğim oluyordu. Vücut aç kaldığı içinde bir süre sonra çok fazla yeme isteği oluşuyordu. Tabi bu süreç benim için kolay geçmemişti. Konstipasyon, şişkinlik, halsizlik, sürekli uyuma isteği, depresyon gibi hem ruhsal hem fiziksel hastalıklara yol açıyordu. Tam bu süreçte diyetisyen olmak ve doğru olanı öğrenmek istediğime karar verdim.

 

Abdussamed Tosun: Çocukken yemeklerle aranız nasıldı, iştahlı bir çocuk muydunuz yoksa çok yemek seçer miydiniz? O yıllarda çok severek yiyip de hala vazgeçemediğiniz yiyecekler nelerdir?

Beyza Nur Soyeşik: Şimdi olduğu gibi çocukken de yemeklerle aram iyiydi. Sanılanın aksine diyetisyenlerin iştahsız ve az yediğine dair söylemlerinin doğru olmadığının kanıtıyım diyebilirim. Yaprak sarmasını küçükken çok severdim ve hala vazgeçemiyorum. Yaprak sarmasının benim için porsiyonu yoktur. Diğer tüm yiyeceklerde dengeyi kurabiliyor ve porsiyonunu ayarlayabiliyorum.

Abdussamed Tosun: Kahvaltıda ne yiyorsun? Güne nasıl başlıyorsun? Bizimle kendi beslenme alışkanlıklarını ve rutinlerini paylaşır mısın?

Beyza Nur Soyeşik: Bana göre kahvaltı günün en önemli öğünü diyebilirim. Çünkü neredeyse tüm besin ögelerini içeren bir öğün. Kahvaltı yapmadan önce iç organlarımı uyandırmak adına bir bardak su içerim. Kahvaltıda yumurtamı eksik etmemeye çalışırım. Az yağlı peynir, zeytin, domates ve en önemlisi yeşillikler benim için vazgeçilmezdir. Taze nane, roka, tere yemeye bayılırım. Bahçemizde de yetiştiririz. C vitamini açısından en yüksek besin olan yeşil biberi yaz aylarında taze taze tüketirim. Ekmek olarak doyurucu ve lif oranı yüksek tam buğdaylı ekmek tercih eder bazen evde kendim pişiririm. İştahımın olmadığı ve tatlı tüketmek istediğim zamanlarda kahvaltımda yulaf kasesi tercih ederim. Rutin olarak günlük bir fincan şekersiz türk kahvesi içerim. Evde olduğum günler kahvaltı akşam yemeği arasında birkaç tane ara öğün yaparım ve genellikle süt ürünleri ve meyve tercih ederim.

 

Abdussamed Tosun: Sağlıklı beslenme bilincin nasıl oluştu? Sağlıklı beslenmenin vücudunda, zihninde ve ruhunda yarattığı ilk farkı hangi noktada ve nasıl anladın?

Beyza Nur Soyeşik: Sağlıklı beslenme bilincim aslında spor yapmaya başladığım zamanlarda tam olarak oluştu diyebiliriz. Sağlıklı beslenmenin egzersiz ile bir bütün olduğunu düşünüyorum. Spor yapmaya başladığımda bedenime çok fazla emek verdiğimi gördüm ve bunun sadece hareketten ibaret olmaması gerektiğini anladım. İlk olarak paketli gıdaları hayatımdan çıkardım. Yağlı yiyeceklerden uzak durmaya başladım. Sağlıklı yiyecekleri bir bir tanıdım ve daha çok beslenme düzenime ekledim. Vücudumda yarattığı ilk fark istediğimi özgürce giyebilmek ve aynada kendimi sevebildiğimi farketmek oldu. Zihnimde ilk yarattığı fark ise kendimi daha güçlü hissetmek ve bir şeyi istediğimde yapabildiğimi farketmekti. İradeli olabiliyordum. Ruhumda yarattığı ilk fark ise bedenimin temiz olduğunu hissetmekti. Bunları farkettikten sonra bu düzeni bırakmayı hiç istemedim ama tabi ki her insan gibi benimde iniş ve çıkışlarım oluyor. Yine de bir şekilde o motivasyonu bulabiliyotum.

 

Abdussamed Tosun: Sağlık beslenmenin önemi nedir, günlük hayatımızda kontrolsüz şekilde tükettiğimiz ürünlerin bize geri dönüşü nasıl olur?

Beyza Nur Soyeşik: Sağlıklı beslenmenin önemi saymakla bitmez çünkü bana göre hayatını düzene sokuyor. Kahvaltıda poğaça yiyip meyve suyu içmekle yumurta, avokado ve tam buğdaylı ekmek tüketmek aynı şey mi? Yerken hissettiğin şeyler bile aynı değil. Çünkü sağlıklı beslenirken hayatı kontrol eden sensin. Beslenmeni belirleyen, tabağını hazırlayan, buna karar veren sensin. Poğaça yerken karar veren ise katı yağlar. Karar verdikleri şey ise karın bölgende toplanmak. İşte kontrolsüz şekilde tükettiğimiz sağlıksız ürünlerin dönüşü tam olarak bu. Ve bu sadece görünen kısmı. Görünmeyen yani iç organlarında yarattıkları hasarlar kalp hastalığı, diyabet, böbrek, karaciğer hastalıkları olarak kendini belirgin bir şekilde gösteriyor.

 

Abdussamed Tosun: Beslenme düzenini sağlıklı hale getirecek bir insanın mutfağından eksik olmaması gereken gıdalar hangileri?

Beyza Nur Soyeşik: Mutfağımızı renklendiren, lif oranları yüksek mevsimine göre taze sebze ve meyveleri kesinlikle mutfağımızdan ve yemek masamızdan eksik etmemeliyiz. Bunun yanında protein açısından yüksek yoğurt, beyaz et, yumurta ve haftada 2-3 kez tüketmemiz gereken omega-3 oranı yüksek olan balık, sağlıklı yağlar içerek avokadonun olmasını tavsiye ederim. Enerji ihtiyacımızın büyük bit kısmını karşılaması için karbonhidrat olan yulaf, tam buğdaylı ekmek ve baklagilleri de eksik etmemeliyiz.




Abdussamed Tosun: Sağlıklı beslenmek isteyen kişiler bu konuda neler yapmalı ve nelerden uzak durmalı anlatabilir misiniz? Mesela neleri mutfaklarına sokmasınlar?

Beyza Nur Soyeşik: Spesifik olarak şundan uzak durmalılar diyemem çünkü insan doğasında neyi yasaklarsan ona çekilme arzusu vardır. Benim için yasaklı besin yok her zaman denge var. Sağlıklı beslenmek isteyen kişiler öncelikle bedenini dinlemeli buna göre sağlıklı bir beslenme planı oluşturmalıdır. Ben bedenimizin en iyi yol gösterici olduğuna inanırım. Çok fazla yediğimizde, acı bir besin tükettiğimizde, çok yağlı veya çok katı beslendiğimizde kesinlikle bedeninizden ters bir tepki alırsınız. Özellikle bir şeyler belirtmem gerekirse işlenmiş etler, hazır çorbalar, margarin, hazır et bulyonları mutfaklarına sokmasınlar diyebilirim.

 

Abdussamed Tosun: Doğru diyet nasıl olmalı ve diyette sıklıkla yapılan hatalar hangileri?

Beyza Nur Soyeşik: Doğru diyet kesinlikle kişiye özgü olandır. Yani komşunun diyetisyeni komşuna harika bir diyet listesi veriyor olabilir ama bu senin için doğru olacağı anlamına gelmez. Besinler aynı olabilir fakat miktarlar değişir. Diyette en sık yapılan hata kendini aç bırakmak ve hızlı bir şekilde kilo vermektir. Sonuçları tansiyon, karaciğer yağlanması ve verilen 10 kilonun 15 kilo olarak geri alınmasıdır. İlk olarak bu süreçte sabırlı olmalıyız ve başvurduğumuz beslenme uzmanının söylemlerini dikkate almalıyız.

 

Abdussamed Tosun: Kilo kontrolü dışında hangi durumlarda diyetisyene başvurulmalı?

Beyza Nur Soyeşik: Günümüzde diyetisyenlerin sadece kilo verdirdiğine dair büyük bir yanılgı var. Asıl olay şu ki aslında sadece kilo vermek için başvurulmamalıdır. Örneğin diyabeti olan, böbrek hastası, tansiyon hastası bireylerin kesinlikle bir diyetisyene ihtiyacı vardır. Kronik rahatsızlığı olan her birey kendi hastalığının sağlıklı beslenme düzenini kesinlikle bir diyetisyenden öğrenmelidir. Böylelikle sağlıklı toplumlar yetiştirebiliriz. Bilmeliyiz ki ruhsal, zihinsel ve fiziksel anlamda iyi bir ruh halinin olması sağlıklı beslenmekten geçer. Tüm bunların yanında sadece ve sadece sağlıklı beslenmeyi öğrenmek isteyen birisi de diyetisyene başvurabilir.

Abdussamed Tosun: Uzmana danışmadan evde kendi kendine uygulanan diyetleri nasıl yorumluyorsunuz? Bizim için uygun olmayan bir diyet listesini uyguladığımızda ne gibi sorunlarla karşılaşabiliriz? Sizin böyle bir danışanınız oldu mu?

Beyza Nur Soyeşik: Böyle bir danışanım oldu. Yine akran zorbalığı yüzünden kilo vermeye kalkmış ve bir arkadaşının diyet listesini uygulayıp hızlı bir şekilde kilo vermiş. Sonucunda ise tansiyon hastası olmuş. Nasıl bir hastalığımız olduğunda bunun uzmanına başvuruyorsak aynı şey yeme düzenimizde bir bozukluk meydana geldiğinde de diyetisyene başvurmalıyız. Bizim toplumumuz henüz diyetisyenin verdiği hizmeti fark etmiş değil. Hastalara neler öğrettiğimizi, hayatlarında nasıl büyük değişimler yarattığımızın farkında değiller. Bir çok hastalığın çıkış sebebi sağlıksız beslenmek ve biz insanlara hastalıkların meydana gelmemesi imkanını sağlıyoruz. Bu yüzden kesinlikle evde diyet uygulamak yerine devlet hastanesinin diyetisyenine ya da kendi bütçenizi de yormayan özel bir diyetisyene gitmenizi öneririm.

 

Abdussamed Tosun: Mesleğinizden arta kalan zamanlarda en çok nelere vakit harcar, ne yapmaktan zevk alırsınız?

Beyza Nur Soyeşik: Mesleğim artık yaşam tarzım haline geldi ve her şeyi onun için yapıyor gibiyim. Örneğin kitap okuyorsam genellikle sağlıklı beslenmek üzerine oluyor. Fakat bunun dışında yabancı dil öğreniyorum, yoga ve fitnessla ilgileniyorum.

 

Abdussamed Tosun: Son olarak hayat felsefenizin ne olduğunu sorabilir miyiz?

Beyza Nur Soyeşik: Hayat felsefem tam olarak şu: ‘‘ Bulunduğun anı tekrar yaşayamayacağının bilincinde olursan hayat sana daha anlamlı gelir. ’’ Bu yüzden anları kendine zehir etme, gittiğin yerde ne meşhursa ye, arkadaşlarınla o kahveyi iç, doğum günlerinde o bir dilim pastayı çöpe atma çünkü buna gerek yok. Önemli olan hayatın her alanında dengeyi yakalamaktır.

Yaz. Mehtap Karlı: ”Yazdıklarımın bir gün birçok kişiye ulaşacak olması fikri gerçekten çok güzeldi”

Abdussamed Tosun: Yazmaya nasıl başladınız? Bu konuda size ilham olan şey neydi? Mesela ne oldu da ben yazmalıyım dediniz?

Mehtap Karlı: Öncelikle Merhabalar yazmaya ilk olarak 2005 yılında başladım, lise yıllarımda yazdığım kompozisyonların beğenilmesi ve genel olarak yazmaya yatkın oluşum buna etken oldu diyebilirim. Açıkçası şundan dolayı diye bir şey söyleyemem bir anlık yazma isteği diyebiliriz, bir anda verilmiş bir karardı daha çok.

Abdussamed Tosun: Sizin heyecanınıza da ortak olmak istiyoruz. İlk kitabınızı yazdığınızdan, basılması ve elinize ulaşmasına kadar geçen süreci bizimle paylaşır mısınız? Neler hissettiniz, ilk kitap ilk heyecan? Bizim için en önemli detaylardan bir tanesidir bu, bu süreci sizden dinlemek isteriz?

Mehtap Karlı: İlk kitabım çıktığında elbette çok mutlu oldum, yazdıklarımın bir gün birçok kişiye ulaşacak olması fikri gerçekten çok güzeldi. İlk başlarda açıkçası yayınlanır mı acaba diye bir korku yok değildi içimde ama iç sesim ne olursa olsun vazgeçme dedi ve başardım. Başarmanın yarısı kendine inanmaktır ve kendine inanırsan başaramayacağın hiçbir şey yoktur bence.




Abdussamed Tosun: Bize biraz yazarken dikkat ettiğiniz şeylerden bahseder misiniz? Mesela yazdığınız ortamdan ve dinlediğiniz müzikten gibi, kesinlikle böyle olmalı yoksa yazamam dediğiniz noktalar var mı?

Biraz klişe olacak belki ama genellikle sessiz ve huzurlu ortamlarda yazarım. Bir anlık bir ilham; belki bir çiçekten, belki denizden, belki yaşanmışlıklardan yola çıkarak kelimelerin sihirli gücüne inananlardanım.

Abdussamed Tosun: En başa dönelim, Mehtap Karlı kimdir? Nasıl bir ailede büyüdü? Bize biraz Mehtap Karlı’ dan bahseder misiniz?

Mehtap Karlı: 22 Eylül 1982 doğumlu, 5 yıllık evli, çocuk gelişimi mezunu, annesi hemşire, babası esnaf olan bir ailenin büyük kızı olarak dünyaya geldi. Mükemmel bir anne ve babanın kızı olarak hayatına devam ederken küçük yaşta babasını kaybedip hayatla mücadelesini erken yaşta başlattı. Babasının ölümünün ardından annesiyle hayata tutunmaya çalışırken annesinin ani ölümü ile adeta hayatı alt üst oldu. Sonrasında hayat acizleri affetmez diyerek çıktığı bu yolda çok daha güçlü bir şekilde hayata tutundu. Şimdilerde ise mutlu bir evliliği var.

Abdussamed Tosun: Birazda kitabınızdan bahsedelim, ”Bir Kalbe Kaç Yara Bandı Gerek” nasıl ortaya çıktı? İsminin bir hikayesi var mı? Bize biraz kitaptan bahseder misiniz?

Mehtap Karlı: Kitabımda tamamen yaşanmışlıklardan yola çıkarak, kendi hayat hikayemi ve çevremde gördüğüm tanık olduğum yaşanmış hikayeleri de içinde barındırdığı için bu ismi uygun gördüm. Çok fazla acı kayıplar vermem nedeniyle; bir kalp daha fazla ne kadar yaralanabilir ki, her defasında bu kadar üzüntüye nasıl dayanabilir bir insan, tam hayata tutunmaya çalışırken hayat her defasında nasıl da çelme takar ona? gibi sorulardan yola çıkarak isminin kitaba çok uyumlu olduğunu düşünüyorum. Ve ilk aklıma gelen kesinlikle bu isimdi. Kitabımda daha çok kendi yaşadıklarım ve yaşamımdan çıkardığım dersler var diyebilirim…

Abdussamed Tosun: Peki kimsenin okumayacağını bilseniz bile yazar mıydınız? Yazmak bir tutku mu yoksa meslek mi?

Mehtap Karlı: Kesinlikle kimsenin okumayacağını dahi bilsem yine de yazmaktan vazgeçmezdim. Çünkü yazmak bir tutkudur, yazmak rahatlatır ve çoğu zaman kimselere anlatamadığınız her şeyi kelimelere dökerek sayfalarda birleştirirsiniz.

Bu güzel röportajı yaparak bana fırsat verdiğiniz için de teşekkür ederim. Son olarak söylemek istediğim; hayallere ulaşmak için yalnızca çok istemek lazım ve unutmamalı ki; başarmanın yarısı inanmaktan geçer. Biz kendimize inanırsak başaramayacağımız hiçbir şey yoktur.

 

Röportaj: Abdussamed Tosun
dskultursanat@yahoo.com

Minik Sümeyye ve ailesi kendilerine uzanacak yardım ellerini bekliyor!

Abdussamed Tosun: Öncelikle bizlere biraz kendinizden ve ailenizden bahseder misiniz ?
Fidan Kurtalış: Merhabalar ben Sümeyye’nin annesiyim. 3 kızım var, eşim inşaat işçisi ve ben ev hanımıyım. Eşim kampanyanın devam edebilmesi için işi bırakmak zorunda kaldı. Daha önce köyde yaşıyorduk lakin oradaki şartlar kampanyamıza devam edebilmemiz ve Sümeyye’nin tedavisi için yeterli olmadığından İstanbul, Sultangazi’ye taşındık.

Abdussamed Tosun: Bizlere biraz SMA hastalığından bahseder misiniz ? sanırım bu konuda bilinen ve bilinmeyen bir takım yanlışlar var, okuyucularımızın bu konuda doğru bilgi sahibi olmaları açısından.
Fidan Kurtalış: SMA hastalığı bir gen hastalığıdır. Malesef bu hastalık ile mücadele eden çocukların günden güne kaslarının erimesine neden oluyor ve daha sonrasında bu hastalıkla mücadele eden çocuklar makinalara bağlı bir hayat sürmek zorunda kalıyorlar.




Abdussamed Tosun: Hastalığın varlığından ilk olarak ne zaman haberdar oldunuz ? ve öğrendikten sonra neler hissettiniz ?
Fidan Kurtalış: Bu hastalığın varlığından ilk 6 ayda içerisinde haberimiz oldu. Biz yaşıtlarına rağmen hareketleri çok kısıtlı olduğunu fark ederek doktora götürdük, yapılan detaylı testler sonucunda SMA teşhisi konuldu. Bizlerde bu hastalığın varlığını ilk defa o zaman öğrendik. Adını öğrenmiştik lakin bu hastalığın seyri hakkında hiçbir fikrimiz yoktu. Köy yeri olduğundan bu konuda fazla bilgilendiren de olmadı. Bir yerden tesadüf eseri öğrendik. Bu şekilde kampanyaların yapıldığını, inanın çok çaresiz ve bilgisizdik ne yaptığımız hakkında bir fikrimiz yoktu. Gönüllülerimiz olmasa inanın şuan olduğumuz yere kadar bile gelemezdik.

Abdussamed Tosun: Bize hastalık sürecini anlatır mısınız ? neler yaşadınız ?
Fidan Kurtalış: Zaman içerisinde Sümeyye, kaslarını kaybetmeye ve buna bağlı olarakta ciğeri sönmeye başladı. İlerleyen zamanlar içerisinde sürekli yoğun bakımlarda kaldık, kalçasında çıkıklık, belinde yamulma ve ileri derecede skolyoz oluştu.

Abdussamed Tosun: Peki bu hastalığın tedavisi nasıl oluyor ? biraz tedaviden bahsedebilir miyiz ?
Fidan Kurtalış: Bu hastalığın tedavisi yurtdışında var elbette, gen tedavisi olan zolgensma ilacı ile Sümeyye yeniden sağlığına kavuşabilir lakin bu ilaç çok pahalı, bizden bu tedavi için 2 milyon dolar isteniyor. Malesef bu hastalığın tedavisi ülkemizde yok.

Abdussamed Tosun: Son olarak başlatmış olduğunuz kampanya’dan bahsedelim, neler yapıyorsunuz, genel manası ile anlatır mısınız ?
Fidan Kurtalış: Valilik onaylı kampanyamız 24 aydır devam ediyor. Sosyal medya hesaplarımız üzerinden canlı yayınlar açıp bağış topluyoruz. Standlar kuruyor, kumbaralar dağıtıyoruz. Malesef gönüllümüz ve destekçimiz az o nedenle sesimizi duyurmakta zorluk çekiyoruz. Birçok bebeğin kampanyaları kısa sürede bitti, ilaçlarını aldılar ve iyileştiler.

Sümeyye’ye Destek Ol!

Hilmi Serkan Nilüfer: ”Bebeğimiz, desteksiz oturamadı, düştüğü yerden kalkamadı. inanın bu durumu ifade etmek bizim için çok zor”

Abdussamed Tosun: Öncelikle bizlere biraz kendinizden ve ailenizden bahseder misiniz ?
Hilmi Serkan Nilüfer: Merhabalar, biz Konyalıyız ve Konya’da ikamet ediyoruz. 2 kızım var sağlıklı 3. kızım Eslem, SMA Tip2 hastası ve şuanda 2,5 yaşında tedavi hakkını kaybetmemesi için aç bırakıyorum, bu benim için çok acı bir durum lakin böyle olması gerekiyor çünkü son 1 kg kaldı.

Abdussamed Tosun: Bizlere biraz SMA hastalığından bahseder misiniz ? sanırım bu konuda bilinen ve bilinmeyen bir takım yanlışlar var, okuyucularımızın bu konuda doğru bilgi sahibi olmaları açısından.
Hilmi Serkan Nilüfer: SMA hastalığının birden fazla çeşidi var, bu hastalık ölümcül bir kas hastalığı olarak biliniyor. Bebeklerimizi kısa bir süre içerisinde eritip yok ediyor. Biz, bu hastalığın Tip2 çeşidi ile mücadele ediyoruz. Bebeğimizin şuan bacaklarını kullanamıyor ve elleri çok güçlü değil. Tip2 olduğumuz için başımızı kontrol edebiliyoruz ama oturmada güçlük çekiyoruz, düştüğümüzde yeniden doğrulamıyoruz. Türkiyede olan ilaç bizi biraz güçlendiriyor ama tedavi etmiyor. Hastalığın tedavisi mevcut ama yurtdışında ve bizden istenen para çok fazla.




Abdussamed Tosun: Hastalığın varlığından ilk olarak ne zaman haberdar oldunuz ? ve öğrendikten sonra neler hissettiniz ?
Hilmi Serkan Nilüfer: 2 evladımdan edindiği tecrübe ile birlikte bebeğimizin hareketlerinin yavaş olduğunu fark ettik. Bezini değiştirirken dahi bacaklarını hareket ettiremiyordu. Bu konu ile ilgili bir çok hastaneye başvurduk. İlk başlarda teşhis konulamadı lakin son yapılan testler sonucunda kızımızın bu rahatsızlığı olduğunu öğrendik. Bu hastalığı ilk duyduğumuzda ne olduğunu bilmiyorduk, SMA hakkında hiçbir fikrimiz yoktu. Bununla ilgili biraz araştırma yaptığımızda bu hastalık neticesinde kızımızın hayatını kaybedebileceğini öğrendiğimizde dünyamız başımıza yıkıldı ama güçlü olmak zorundaydık, çok zorlu bir dönemden geçiyoruz.

Abdussamed Tosun: Bize hastalık sürecini anlatır mısınız ? neler yaşadınız ?
Hilmi Serkan Nilüfer: Kızımızın bu hastalığını ilk öğrendiğimizde hareketleri çok yavaştı ama zamanla bacakları hiç hareket etmemeye başladı ve bacaklarında kas erimesi olduğu için eğilmeler meydana geldi. Ellerini daha az ve zor kullanmaya başladı. Desteksiz oturamadı, düştüğü yerden kalkamadı. Enfeksiyon riski olduğu için çok çabuk hastalandı ve vücut direnci yok gibiydi, en basit olan hastalığı bile çok ağır bir şekilde atlatıyoruz. Bu durum inanın o kadar zor geçiyor ki, bunlara şahitlik etmek bizi fazlası ile çok üzüyor.

Abdussamed Tosun: Peki bu hastalığın tedavisi nasıl oluyor ? biraz tedaviden bahsedebilir miyiz ?
Hilmi Serkan Nilüfer: Bu hastalığın tedavisi yurtdışında mevcut, bizlerde Dubai’de bir hastane ile görüştük ve bizden tedavi için 1.850.000 $ gibi ciddi bir rakam istediler. Bu ilaç eksik olan geni tamamladığı için ilacı aldığı gün itibari ile sağlığında önemli gelişmeler başlıyor. Daha sonrasında fizik tedavi ile kaslar uyarılıyor ve bu işlemler devam ediyor. Bu alacağı tedavi ile birlikte yapamadığı tüm hareketleri yapmaya başlayacak. En önemlisi de evladımızın hayatta olması diyebilirim.

Abdussamed Tosun: Son olarak başlatmış olduğunuz kampanya’dan bahsedelim, neler yapıyorsunuz, genel manası ile anlatır mısınız ?
Hilmi Serkan Nilüfer: Öncelikle kızımızın durumunu anlatarak insanlara sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Çeşitli kermesler düzenliyor, standlar kuruyor ve sosyal medya üzerinden canlı yayınlar yapıyoruz. Kampanyamız dahilinde sevimli hale getirdiğimiz miktarları çiçek ve karınca ismi ile bağışlar toplamaya çalışıyoruz. Şuanda %40 seviyesindeyiz. Kampanyamız şuan çok yavaş ilerliyoruz, malesef sesimizi duyuramadığımızı düşünüyoruz. inşaAllah sayenizde sesimiz daha fazla insana ulaşır ve daha hızlı ilerleriz. Şöyle ufak bir hesap yaptığımızda 190.000 kişi’den 100 TL bağış alabilsek kampanyamızı tamamlayabiliyoruz. Lütfen desteklerinizi kızımızdan esirgemeyin.

Esleme Hayat Ol!

Yusuf Altun: ”Bu hastalığı öğrendiğimizde çocuğumuzla ilgili hayallerimizin yarım kalacağını düşünmeye başladık”

Abdussamed Tosun: Öncelikle bizlere biraz kendinizden ve ailenizden bahseder misiniz ?
Yusuf Altun: Merhabalar, ben polis memuruyum, eşim ise öğretmen ve Şanlıurfa’da yaşıyoruz.

Abdussamed Tosun:Bizlere biraz SMA hastalığından bahseder misiniz ? sanırım bu konuda bilinen ve bilinmeyen bir takım yanlışlar var, okuyucularımızın bu konuda doğru bilgi sahibi olmaları açısından.
Yusuf Altun: Spinal mosküler atrofi olarak da bilinen SMA hastalığının 4 farklı tipi var. Bunlar belirtilerin çıktığı aylara göre gruplanıyor. En ağırı ve ölümcül olanı ilk 6 ayda belirtilerin baş gösterdiği tip1 ve bizim evlamızında hastalığı bu gurubun içerisine giriyor.

Abdussamed Tosun: Hastalığın varlığından ilk olarak ne zaman haberdar oldunuz ? ve öğrendikten sonra neler hissettiniz ?
Yusuf Altun: Evladımız Tuğrul, daha 3 aylıkken belirtiler ortaya çıkmaya başladı. Sonrasında yapılan testler sonucunda SMA Tip1 hastası olduğu resmi olarak anlaşıldı. Bu sonucu öğrendiğimizde nefesimiz kesildi ve çocuğumuzla ilgili hayallerimizin yarım kalacağını düşünmeye başladık.




Abdussamed Tosun: Bize hastalık sürecini anlatır mısınız ? neler yaşadınız ?
Yusuf Altun: Bu hastalıkta bebeklerin en büyük düşmanı enfeksiyon diyebilirim. Biz de o yüzden herşey’den önce gözümüz gibi bakmamız gerekiyor. Bebeğimizin bakımlarını en iyi şekilde yapmaya özen gösteriyoruz. Özellikle bu konuda çok dikkat ediyoruz.

Abdussamed Tosun: Peki bu hastalığın tedavisi nasıl oluyor ? biraz tedaviden bahsedebilir miyiz ?
Yusuf Altun: Yurt içerisinde verilen ”Spinraza” isimli bir ilaç var lakin bu ilaç ölümü ve hastalığın seyrini yavaşlatan bir ilaç sadece, bu nedenle yurt dışında bulunan ”Zolgensma” isimli gen tedavisini olması gerekiyor. Bu ilaca ulaşmamız lazım, biz bu ilacı araştırdık ve faydası çok fazla olduğunu öğrendik. ”Zolgensma” tek sefere mahsus serum olarak veriliyor. ”Spinraza” ömürlük veriliyor ve omurilikten yapılan bir iğne diyebilirim.

Abdussamed Tosun: Son olarak başlatmış olduğunuz kampanya’dan bahsedelim, neler yapıyorsunuz, genel manası ile anlatır mısınız ?
Yusuf Altun: Evladımızın tedavisi olabilmesi için başlatmış olduğumu kampanya valilik izinli ve 81 ili kapsıyor. Bu süreçte kumbara dağıtımı yapıyoruz ve sosyal medya hesaplarımız üzerinden canlı yayınlar yapıyoruz. Kermeslerde standlar kuruyor etkinlik ve tanıtımlar yapıyoruz. Elimizden geldiği kadar daha çok insana ulaşmaya çalışıyoruz. Sayı arttıkça kişilerden gelen bağışlarda az olsa bile kampanyamız ilerliyor.

Tuğrul’a destek olmak için tıkla!

Page 1 of 9

Powered by WordPress & Theme by Anders Norén